TÜRKİYE İLE ABD’NİN VİZYONU ORTAK MI?

609

İsrail’in saldırıları, ABD ile imzalanan “‘Stratejik Vizyon Belgesi”nin neresinde

Amerika’nın işgali altındaki Kuzey Irak’tan sarkan PKK terörü Mehmetçikleri şehit ederken, ABD ile “Stratejik Vizyon Ortaklığı” imzalamak diplomaside başarı sayılabilir mi?

BOŞ DUVAR – 08.07.2006

HANGİ ORTAK VİZYON

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün ABD ziyaretinde imzaladığı“Ortak Vizyon Belgesi” Türkiye’nin yararına mı?

Ne dersiniz, belgedeki “etkin işbirliği”, “yapılandırılmış diyalog” türü vurgular, bizi gerçekten ABD ile “eşit statülü stratejik ortak” konumuna mı getiriyor? Örneğin, AKP iktidarıyla birlikte unuttuğumuz, bize unutturulan kırmızı çizgilerimiz yeniden tesis mi ediliyor? Kıbrıs’ta, Kuzey Irak’ta zedelenen ulusal çıkarlarımız için ABD destek mi veriyor?

Bakan Gül, “‘Stratejik Vizyon Belgesi’ hem çıkarlarımızın hem vizyonumuzun nasıl örtüştüğünü ortaya koydu” diyor. Ancak, ne belge, ne de yaşamın gerçekleri böylesi bir “stratejik ortaklık” anlayışını içeriyor. Hatta, iki ülke ilişkilerinin sağlıklı olarak gelişeceği umudu dahi verilemiyor.

ABD, imzalanan belgeye rağmen, Kıbrıs’ta Türkiye’nin Rumlara limanlarını açmaya mecbur olduğu görüşünü koruyor. Kuzey Irak’taki PKK varlığına karşı mücadele için de yeni bir söz vermiyor.

Buna karşın Türkiye, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne ilişkin politikalarına gönüllü ortak oluyor. Bu proje kapsamında, Ortadoğu’dan Kafkaslara, buradan da Orta Asya’ya sözde demokrasi götürmek adına ABD ne yaparsa yapsın, Türkiye desteğini peşin olarak veriyor.

Oysa ABD’nin Büyük Ortadoğu projesi Türkiye’nin ne yararınadır, ne de çıkarınadır. ABD Dışişleri BakanıCondoleezza Rice’ın sözleriyle, “bölgede pek çok ülke sınırını değiştirecek olan” bu proje kapsamında Türkiye’nin de toprak kaybına uğrayacağı varsayılmaktadır.

Bu konuda, ABD Silahlı Kuvvetleri’ne ait “Armed Forces Journal” dergisinde emekli albay Ralph Peters imzasıyla yayınlanan yazı özellikle dikkat çekicidir.

Bu yazıda Ortadoğu’da istikrarsızlığın aşılması için sınırların, “azınlıkların durumu gözetilerek” yeniden çizilmesi öngörülmektedir. Bu bağlamda da özellikle Kürtlere vurgu yapılmaktadır.

Türkiye, Suriye , İran ve Irak’ta yaşayan Kürtlerin bağımsız bir devlet sahibi olması gerektiğinin belirtildiği yazıda, Türkiye’nin beşte birini oluşturan doğusu ile güneydoğusunun “işgal edilmiş” bir bölge olarak görülmesi gerektiği densizliğine de yer verilmektedir.

Yazıda bağımsız Kürdistan devletinin, Bulgaristan’dan Japonya’ya kadar uzanan genişletilmiş Ortadoğu’da en Batı yanlısı ülke olacağı savunulmaktadır.

ULUSAL BİRLİĞİMİZ TEHLİKEDE.

Türkiye’nin sadece laik ve demokratik Cumhuriyet düzeni değil, aynı zamanda ulusal birliği de tehdit altında bulunuyor.

Bunu söylemek “sol-ulusalcı” yada “sağ-milliyetçi” bir “paranoya” değildir.

Ulusal birliğimizle ilgili kaygılarımızın gerisinde, saplantılı bir yabancı düşmanlığı ile hayali bir iç düşman şartlanması yoktur. Trakya ve Ege sahillerini Yunanlıların, Hatay’ı Suriyelilerin, GAP bölgesini İsraillerin, ülkenin geri kalanını da başta İngilizler ve Almanlar olmak üzere Avrupalıların kapattığı; Hıristiyanlık propagandası yapan bol paralı misyonerlerin gençliği yoldan çıkarttığı biçimindeki uçuk komplo teorilerine de en ufak bir prim vermiyoruz.

Türkiye’nin, büyük bir dünya devleti olarak çok yönlü ve köklü dış bağlantılarının olması kaçınılmazdır. Ancak bu bağlantıların beraberinde mutlaka bağımlılık ilişkisi getirmesi gerekmez. Türkiye’nin bölgesindeki ağırlığı ve dünya genelindeki gücü, ulusal çıkarlarını gözeten dengeli bir politika sürdürmesi için fazlasıyla yeterlidir.

Ancak AKP iktidarı, özellikle ABD ile ilişkilerinde bağımsızlık yerine bağımlılığı tercih ederek dış politikasını bütünüyle ABD’ye endekslemiş bulunmaktadır. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Bush’un talebi ve İsraillilerin onayıyla, Dışişleri Bakanlığı’nı “by-pass” ederek Suriye’ye özel temsilcisini göndermesi, bu kapsamda ABD’ye iletilen “bizi süpürmeyin, kullanın” mesajı doğrultusundaki son gelişmedir. Bu olayın anlamı, Türkiye’nin Ortadoğu’da ABD-İsrail diplomasisinin genel çerçevesinde Türkiye’nin rol almaya kalkışmasıdır.

AKP iktidarının bu bağımlılık ilişkisi, Türkiye’nin ulusal birliği için büyük bir tehlike içermektedir. Çünkü ABD, Ortadoğu merkezli İslam coğrafyasındaki enerji kaynaklarını tam kontrolüne almak için uyguladığı Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında bölge ülkelerinin sınırlarının yeniden çizilmesini hedeflemektedir. Bu hedef, mevcut Bush yönetiminin en etkili görevlilerince defalarca açıklanmıştır.

Etnik ve dini cemaat temelindeki yeni Ortadoğu haritasında, Türkiye’nin topraklarının beşte birini temelleri Kuzey Irak’ta atılan Kürt devletine terk etmesi öngörülmektedir.

“Stratejik ortağımız” dediğimiz ABD’nin bu gelişmeyi kaçınılmaz saydığı ve hayali kurulan büyük Kürdistan’ı stratejik ortaklıkta Türkiye’nin üzerine bir tür “kuma” olarak getirmeyi planladığı anlaşılmaktadır. Kuzey Irak’ta PKK’ya kol kanat gerilmesi, hiç kuşku yok ki bu nedenledir.

NE YAPMALI

Türkiye, ABD’nin peşine takılarak bu bölünüp parçalanmaya doğru yelken açamaz. Üzerinde oynanan oyunları boşa çıkaracak siyasal iradenin mutlaka ortaya koyulması gerekir.

AKP bu iradeyi ortaya koyamaz. Çünkü AKP, iktidar meşruiyetini yurt içinde değil, yurt dışında aramaktadır. Bu nedenle, öncelikle ABD ve AB’ye bağımlıdır.

Ulusal çıkarlardan ödün verilmesini kaçınılmaz kılan bu bağımlılığın kırılması, her koşulda AKP iktidarının değiştirilmesini gerektirir. Bu, Türkiye’nin hem ulusal bütünlüğünün, hem de laik ve demokratik Cumhuriyet düzeninin sonsuza kadar korunmasının vazgeçilmez koşuludur.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.