UNESCO’dan dünyada tek ve ilk: “Atatürk yılı”

2.022

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 97. yıl dönümünde Eski Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanvekili, 19-20-21. Dönem Ankara Milletvekili ve akademisyen Uluç Gürkan, CRI Türk’te Tuğçe Akkaş’ın hazırlayıp sunduğu “Manşet” programına konuk oldu.

Uluç Gürkan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 97. yıl dönümünde Cumhuriyet’in kuruluşunun tarihsel sürecini, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurtuluş ve kuruluştaki rolünü hatırlatan önemli açıklamalarda bulundu.

“29 Ekim 1923 Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve Türk devriminin en temel taşıdır. Türk devrimi, iki aşamalıdır. Birincisi kurtuluş süreci, 19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkışıyla başlayan süreç ve ikinci ayağı 29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilanıyla başlayan bir süreç.” diyerek sözlerine başlayan Gürkan, şunları kaydetti:

“Türkiye Cumhuriyeti’nin hem kurtuluş hem de kuruluş öyküsü gerçekten çok özeldir. Dünyanın gelmiş geçmiş biricik filozof devlet adamı olan Atatürk’ün başyapıtıdır. Kendisinin de ‘En büyük eserim.’ dediği Türkiye Cumhuriyeti, felsefi derinliği olan ve geçmişte kalan nostaljik bir güzellik değil, günümüzü de aydınlatan bir kutup yıldızı gibi yolumuzu tayin eden bir rehberdir.”

TÜRKİYE CUMHURİYETİ BULUNDUĞU COĞRAFYADA İLKLERİ GERÇEKLEŞTİRDİ

Türkiye Cumhuriyeti’nin bulunduğu coğrafyada ilkleri gerçekleştirdiğine dikkati çeken eski TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan, “Türkiye Cumhuriyeti gerçekten bir başyapıt olarak laiklik temelinde İslam coğrafyasında demokrasiye açılan ilk kapı olmuştur. Diktatörlükler çölünde bir demokrasi vahası olarak ortaya çıkmıştır. Bunu algılayabilmek için doğumuza, güneyimize bakalım. Doğumuzda İran, Bangladeş, Afganistan, Pakistan’a kadar giden bir ülkeler zincirine bakalım. Güneyimizde Irak, Suriye, aşağıya doğru Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Katar, Ürdün, Tunus, Yemen, Suudi Arabistan, Mısır, Sudan… Bu ülkelerle bizim tarihimizin ortak yönleri vardır. Bu ülkelerle kültürümüz benzeşmektedir, inancımız ise aynıdır. Ama aralarında sadece Türkiye’de, geride bıraktığımız 18 yılda AKP iktidarlarının bütün zorlamalarına karşın hâlâ işleyen bir demokrasi var. Bir tek bu coğrafyada Türkiye’de kadının sadece adı değil, eşit yurttaş olarak da varlığı var.” ifadelerini kullandı.

Demokrasiyi İslam coğrafyasıyla Atatürk’ün tanıştırdığının altını çizen Gürkan, şu açıklamada bulundu:

“Bir tek Türkiye’de çağdaş sanat var olabilmektedir. Bu tesadüf, değil. Bu bizi Atatürk’e ve onun en büyük eserim dediği ‘Cumhuriyet’e götürüyor. Demokrasi ve İslam’ın bir arada yaşayıp yaşamayacağı hâlâ tartışılan bir konudur. Ancak Atatürk 100 yıl önce bunun bir arada yaşayacağını Türkiye modeliyle kanıtlamıştır. Hilafet ve saltanatı kaldırdı, egemenliği gökyüzünden yeryüzüne indirdi ve ulusa devretti. Halife ve sultanın kullarını, ümmetin tebaasını özgürleştirdi. Artık o kullar ve tebaa özgür cumhuriyetin yurttaşı oldular. Fransız Devrimi, Batı dünyasının demokratikleşmesinde hangi etkiyi yaratmış ise, 1923 Türk Devrimi de İslam coğrafyasında aynı etkiyi yaratabilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti sadece İslam dünyasının rehberi değildir, mazlum ve tutsak bütün devletlerin etkilendiği, kendisine rehber edindiği bir modeldir.”

UNESCO’DAN DÜNYADA TEK VE İLK: “ATATÜRK YILI”

Akademisyen Uluç Gürkan, dünya liderlerinin Atatürk hakkında kullandığı övgü dolu sözleri hatırlatarak, “Hindistan’ın efsanevi lideri Gandi, 8 Eylül 1922’de 30 Ağustos Zaferi haberi kendisine ulaştığında bir basın açıklaması yapıyor, ‘Atatürk’ün utkusu artık bizim için vazgeçilmez bir reçetedir. Tüm mazlum ve tutsak ilçelerin bağımsızlık ve özgürlük sancağıdır.’ diyor. Bu tür değerlendirmeleri, birçok devlet adamından üstü üste birer sayfa olarak koysanız dağ gibi zirve yapar. Benim üzerinde durmak istediğim şey, UNESCO tarihinde ilk ve son defa 1981 yılını ‘Atatürk yılı’ olarak bir kişiye vakfetmiş olmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti aynı zamanda kimsesizlerin kimsesi olmuştur. Rahmetli Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, sık sık vurgulardı, ‘Çoban Sülü Isparta’nın İslam köyünde doğmuş olan bir kişi, Türkiye Cumhuriyeti’ne Başbakan ve Cumhurbaşkanı olabilmişti’ diye. Aynı şekilde bu ifade bugün, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için de geçerlidir.” dedi.

“ATATÜRK, YUNANİSTAN BAŞBAKANI TARAFINDAN NOBEL’E ADAY GÖSTERİLMİŞTİR”

Atatürk’ün geçmişte Kurtuluş Savaşı’nda çarpıştığı Yunanistan’ın Başbakanı Elefterios Venizelos tarafından Nobel Barış ödülüne aday gösterildiğini belirten Gürkan, şunları aktardı:

“23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılmasıyla aslında Türkiye 600 yıllık otoriter, teokratik devlet yapısını yıkarak demokrasi yolunda büyük adımlar atmıştır. Bu model aynı zamanda Türkiye’ye bir dünya devleti olma, sözünü dinletme fırsatı vermiştir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni, cumhuriyetin yarattığı fırsatlarla yönetenler, o günleri ‘çömez devlet’ diye biraz küçümsüyorlar ama o çömez devlet, kurulduğu günden itibaren bir dünya devletidir. Kuruluş sürecinde Lozan’da kapitülasyonları kaldırabilmiştir. Bu son derece önemli bir noktadır, bir ülkenin ekonomik bağımsızlığı anlamına gelmektedir. Aynı zamanda o dönemin Birleşmiş Milletleri (BM) olan Milletler Cemiyeti’ne, o cemiyetin statüsü başvurarak üye olmayı gerektirirken bir tek, ilk ve son defa olarak Türkiye Cumhuriyeti davet üzerine üye olmuştur. Aynı şekilde bölgesinde Sadabat ve Bağdat Paktlarına öncülük ederek Türkiye Cumhuriyeti, bir barış denizi yaratılmasına 2. Dünya Savaşı’na kadar fırsat vermiştir. Bu barış çabaları nedeniyle de Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nda çarpıştığı Yunanistan’ın Başbakanı Elefterios Venizelos tarafından Nobel Barış ödülüne aday gösterilmiştir. Aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti Lozan’da çözüme kavuşturamadığı boğazlar sorununu, 1936 yılında tek bir silah patlatmadan Montrö’de çözmüştür ve boğazlarda Türkiye’nin egemenliğini sağlamıştır. Atatürk’ün açtığı yolda Türkiye Cumhuriyeti, 1939’da Fransa’nın bileğini bükerek Hatay’ın ana vatana katılmasını sağlamıştır. Atatürk’ün bu modeli, bir kutup yıldızı gibi geleceğimizi de aydınlatmaktadır.”

CUMHURİYETİN BAŞKENTİ “ANKARA”

Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara hakkında da önemli değerlendirmelerde bulunan Uluç Gürkan, “Atatürk, daha İstanbul’da Kurtuluş Savaşı’nın planlarını yaparken Ankara’nın Milli Mücadele’nin merkezi ve daha sonra Cumhuriyetin başkenti olacağını kafasında kurgulamış. Konya’da merkezi bulunan kolordunun Konya’dan Ankara’ya naklini Osmanlı hükümetine hissettirmeden sağlamıştır. Samsun’a çıktıktan sonra da çizdiği rota, hep Milli Mücadele’ye ulusal bir katkı ile iradenin yansıması yönündedir ve bunun meyvesini Ankara’da alabilmiştir. Ankara halkı, hem maddi hem manevi açıdan Milli Mücadele’ye son derece büyük bir katkı sağlamıştır. Ankara’nın seçilmesinde diğer bir gerekçe demir yollarıyla Kurtuluş Savaşı’nın ağırlıklı olarak süreceği batı cephelerine bağlantısıdır. Ayrıca o günün haberleşmesinde kullanılan telgraf konusunda da Ankara anahtar bir rol oynamıştır. Daha sonra milletvekili olan ve Diyanet İşleri Başkanlığı yapan Rıfat Börekçi, aydın bir din adamı olarak Ankara’dadır. Onun kurtuluşa ve Cumhuriyet’e katkıları yadsınamaz. Milletvekillerinin Ankara’da toplanması demiryolu ağı ile de son derece önemli yürümüştür. Ankara, Cumhuriyet kurulduktan sonra da devrimlere her zaman en büyük desteği vermiştir. Zaman zaman ‘Başkenti İstanbul’u taşısak mı?’ şeklindeki tartışmalara Ankara, her zaman en görkemli cevabı verebilmiştir. Ankara, bir başkent olarak kurgulanmıştır.” diye konuştu.

“CUMHURİYETİ BİZ KURDUK, ONU YÜKSELTECEK VE YAŞATACAK SİZSİNİZ”

Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyetini emanet ettiği gençliğe de seslenen Uluç Gürkan, “Atatürk, TBMM’nin açıldığı 23 Nisan tarihini çocuklarımıza, 19 Mayıs’ı ise Türk gençliğine armağan etti. Bunun anlamı Cumhuriyet’in sonsuza kadar her devrin gençleri tarafından yaşatılacağı, geliştirileceği ve o ‘Cumhuriyet’ ilkeleri etrafında dünyanın değiştirileceği noktasıdır. Atatürk, Onuncu Yıl Nutku’nu hazırlarken sayfaya ‘Beni hatırlayınız’ diye yazar, fakat arkadaşlarının uyarısıyla o cümleyi çıkarır ve ‘İnşallah pişman olmazsınız.’ der. Bugün pandemi koşullarında Atatürk’ün devlet ağırlığını 1930’lu yıllarda planlı kalkınma biçimiyle ortaya koyması dünyanın dört bir yanında hatırlanıyor. Bu açıdan Atatürk’ün 1936 yılında, gençleri kabulünde şu sözünü hep birlikte hatırlamalıyız; sohbet esnasında gençler Atatürk’e sorarlar, ‘Bize Mustafa Kemal’i anlatabilir misiniz?’. Atatürk, biraz duraklar ve şunları söyler; ‘İki Mustafa Kemal vardır. Biri ben, karşınızda oturan ölümlü, Mustafa Kemal. İkinci Mustafa Kemal’i ben, diye açıklayamam. O, yurdun dört bir köşesinde Cumhuriyeti ilerletmek için düşünen ve ter döken çok geniş bir kitledir, sizsiniz, Cumhuriyeti yaşatacak olan ikinci Mustafa Kemal O’dur ve ölümsüz olan O’dur.’ Bize düşen görev, gerçekten yeni bir Atatürk’ün çıkması için dua edip, öncü beklemek yerine Atatürk’ün ölümünden iki, üç yıl önce vurguladığı ikinci Mustafa Kemal olma yolundaki adımlarımızı atıp, bu gelecek Atatürk’ün vizyonu, düşünceleri ve öngörüleriyle kendi içimizde gerçekleştirebilmek. İkinci Mustafa Kemaller olmayı özellikle gençliğimiz başarırsa bunun karşısında kimse duramayacaktır. Abdi İpekçi, Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı, Çetin Emeç, Uğur Mumcu… Onlar, yaşamlarını ikinci Mustafa Kemal olmanın kararlılığı ve azmiyle verdiler. O yaşamlar, bize rehber olsun.” ifadelerini kullandı.

“ÇİN’E BİR ŞÜKRAN BORCUM VAR”

Eski TBMM Başkanvekili, 19-20-21. Dönem Ankara Milletvekili ve akademisyen Uluç Gürkan, son olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Çin’de ders kitaplarında yer almasından duyduğu mutluluğu dile getirerek, “Çin’e bir şükran borcum var. Bizde Atatürk ders kitaplarından şu dönemlerde hafifletilmek istenirken Çin’de hâlâ bir ders konusu olarak işleniyor olması da büyük bir olay.” açıklamasında bulundu.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.