CUMHURİYETİN BAŞKENTİ ANKARA

2.097

Ankara’nın başkent olması Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli bir halkasıdır.

Ankara 13 Ekim 1923’te TBMM’nde kabul edilen bir yasayla başkent olmuştur. On altı gün sonra, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet Başkent Ankara’da ilan edilmiştir.

Aslında, Cumhuriyet ile devletin yapısı değişmiştir. Osmanlı’nın 600 yıllık hukuk, siyaset, egemenlik kavramları ve kurumları terk edilmiş, yerlerine demokratik ve çağdaş kavramlar, kurumlar benimsenmiştir. Egemenlik millete devredilmiş; yönetenlerin, kuralları koyup yasa yapanların yönetme, kural koyma, yasa yapma yetkisini millet iradesinden almaları sağlanmıştır.

Böylece gerçekleşen olay, orta çağ devlet düzeninin yıkılması ve milli iradeye dayalı kurumsal çağdaş devletin kurulmasıdır.
Yeniden kurulan sadece devlet de değildir. Yeni bir toplum, yeni bir birey de yaratılmak istenmektedir. Ümmetin yerini milletin alması, saltanat düzeninin kullarının özgürleştirilerek kadını ve erkeğiyle eşit yurttaş kimliği kazanması öngörülmektedir.

Devlet ve toplum yapısındaki bu köklü değişikliğin temeli Başkent Ankara kararıyla atılmış, Cumhuriyetin ilanıyla perçinlenmiştir.
Ankara tarihte köklü medeniyetlere ev sahipliği yapmış olsa da 1920’lerde toz toprak içinde sıradan bir Anadolu kasabasıdır. Nüfusu 20 bini ancak aşmaktadır ve sıtmalıdır. Keçisi, kedisi ve armudundan başka bir şeyi de yoktur.

İstanbul ise yüzyıllardır imparatorlukların başkenti olmuştur. Bin yılı aşkın süre Doğu Roma – Bizans İmparatorluğu, 500 yıla yakın süre de Osmanlı Devleti İstanbul’dan yönetilmiştir. Uzun süredir Hilafetin de merkezidir.

Ancak, Mustafa Kemal (Atatürk) 19 Mayıs 1919’ta Millî Mücadele’yi başlatmak için Samsun’a çıktığında işgal altındadır. Başkent konumunu sadece görünüştedir.

Atatürk bu nedenle, Millî Mücadele’nin merkezi olarak Ankara’yı belirlemiş, bunun hazırlıklarına da İstanbul’da başlamıştır. Sınıf arkadaşı Ali Fuat Paşa (Cebesoy) “Millî Mücadele Anıları” adlı kitapta anlatıyor:

“1919 Şubat ayının ortaları… Merkezi Konya Ereğlisi’nde bulunan 20. Kolordumun başına dönecektim… Mustafa Kemal Paşa ile, 20. Kolordu karargahının Ankara’ya nakli ile buranın bir mukavemet merkezi yapılmasını kararlaştırdık…. Ankara her türlü teşkilata, birliğe ve hareket başlangıcına müsait stratejik bir mevki idi. İstanbul Hükümeti ve İngilizlerden evvel buranın tarafımızdan tutulması en büyük emelimizdi. Eğer İstanbul’da verdiğimiz karardan haberdar olsalardı, bu nakle (20. Kolordu’nun Ankara’ya nakli) katiyen yanaşmazlardı…” (ss. 40-41)

Ankara’nın hangi amaç için hazırlandığı, Atatürk’ün Samsun’a ayak basar basmaz kimi illere ve komutanlıklara gönderdiği genelgede ortaya koyulmuştur. “Osmanlı Devleti’nin yaşamı ve egemenliğinin sona erdiği” belirtilen genelgede, Osmanlı Devleti’nin yerine yeni bir Türkiye Devleti’nin kurulacağı ima edilmiş, “Türk milleti kendi yaşamı ve bağımsızlığını koruyacak” denilerek de egemenliğin millette olacağının ipucu verilmiştir.

Atatürk Samsun’dan hemen Ankara’ya gitmek yerine Anadolu’ya açılarak Millî Mücadele için milli iradenin harekete geçirilmesine yönelik çalışmaları başlatmıştır.

Amasya tamimi ile bütün dünyaya “milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” mesajı verilmiştir. Erzurum ve Sivas kongrelerinde Millî Mücadele’nin hedef ve ilkeleri belirlenmiş, mücadelenin yürütme organı olarak görev yapmak üzere Heyet-i Temsiliye oluşturulmuştur.

Atatürk’ün başkanlığındaki Heyet-i Temsiliye aynı zamanda İstanbul Hükümeti’ne karşı alternatif bir geçici hükümet olarak da çalışacaktır.

Bu süreçte, başında Al Fuat Paşa’nın (Cebesoy) olduğu Ankara’daki 20. Kolordu Karargâhı, İstanbul ve Batı Anadolu ile Anadolu’daki Atatürk arasındaki köprü ve iletim merkezi olmuştur. Millî Mücadele’ye katılmak için İstanbul’dan kaçanlar önce Ankara’ya gelmekte, gerektiğinde Atatürk’ün yanına Ankara’dan gönderilmektedir. Ankara aynı zamanda, telgraf haberleşmelerinin güvenli aktarma istasyonu olarak da çalışmaktadır.

Atatürk Ankara’ya 27 Aralık 1919’da gelmiştir. Yanında Heyet-i Temsiliye üyeleri de vardır. Yurdun dört bir yanında direnişin “çoban ateşlerinin” yakılmasına öncülük yapmıştır. Şimdi Ankara’da bu çoban ateşlerini birleştirecek, ulusal direnişin büyük ateşine dönüştürecektir.

23 Nisan 1920’de TBMM bu inançla, Millî Mücadele’yi Kuvayı Milliye ruhuyla yönetmek görev ve sorumluluğuyla açılmıştır. Başkanlığı’na Atatürk’ün seçildiği TBMM’nde, İstanbul’un işgaliyle kapatılan Mebusan Meclisi’nin Ankara’ya gelen üyeleri ile Sivas ve Erzurum Kongrelerinin temsilcileri bir araya gelmiştir.

Ankara’nın Millî Mücadele’nin merkezi olarak seçilmesinin isabeti savaş koşullarında özellikle doğrulanmıştır.

Ankara Anadolu’nun ortasında, savaşılan cephelere eşit uzaklıktadır. Aynı zamanda, Batıdaki cepheler ve İstanbul ile demiryolu bağlantısı vardır. Bu coğrafi ve stratejik konumuyla savaşın yönetimini, ulaşımı ve haberleşmeyi özellikle kolaylaştırmaktadır.
Atatürk bu durumdan hoşnuttur. Hatta Ankara’yı Millî Mücadele sonrasında kurulmasını hayal ettiği Türkiye Cumhuriyetin başkenti olarak da düşünmektedir.

3 Mart 1921’de, Millî Mücadele bütün şiddetiyle sürdüğü günlerde Amerikalı gazeteci Clarence K. Streit’e bu düşüncesini açmıştır: “İstanbul bizim geleneksel başkentimizdir. Ancak Dünya Savaşı’nın bize verdiği ders, kazandırdığı deneyim, Milli hükümet merkezin Anadolu’da, İstanbul’dan daha iyi korunaklı bir yerde olması gereğidir.”

Le Temps Gazetesi yazarı Berte Gaulis ile 1921 yılının Nisan ve Mayıs aylarında yaptığı görüşmelerde de “Siyasi başkentimiz Anadolu’nun ortasında kalacaktır… Bu başkentte memleketin iç ve dış politikası idare edilecektir” demiş ve özel olarak Ankara’yı işaret etmiştir.
Atatürk Lozan Konferansı’nın başladığı günlerde, Ocak 1923’te İzmit’te İstanbul gazeteleri başyazarlarıyla buluşmasında da, İstanbul’un işgal altında bulunduğunu, başkent kalmasının askerî sakıncaları olacağına değinmiş, Ankara’nın Millî Mücadele boyunca fiilen başkent görevi yaptığını, bu konumunu sürdürmesinin doğal olduğunu söylemiştir.

Ankara 13 Ekim 1923’te, Lozan Antlaşması imzalandıktan ve İstanbul düşman işgalinden kurtarıldıktan sonra TBMM’de kabul edilen tek maddelik bir yasayla Türkiye Devleti’nin başkenti olmuştur.

Ankara’nın başkent olmasında, Millî Mücadele’de oynadığı siyasi ve stratejik rol yanında, İstanbul’un siyasal ve toplumsal çevresine karşı duyulan güvensizliğe karşın Ankaralıların Millî Mücadele’ye olan ilgi ve desteği de etkili olmuştur.
Ankara’nın Başkent olmasına, başta İngiltere çok sayıda Batılı ülke başlangıçta direnmiştir. Bu ülkeler, Lozan’ı imzalamış ve Türki’nin bağımsız egemenliğini kabullenmiş olsalar da başkentin İstanbul’da kalması için Ankara’yı baskı altına almayı denemiştir. Büyükelçiliklerini İstanbul’dan Ankara’ya taşımaya da yanaşmamıştır.

Ancak Ankara Hükümeti ödün vermemiş, diplomatik ilişkilerin İstanbul’dan yürütülmesine kapı açmamıştır. Sonuçta İstanbul için direnen ülkeler pes etmek zorunda kalmış ve Büyükelçiliklerini birbiri ardına Ankara’ya taşımıştır. .
Genç Cumhuriyet, yenilmez olarak ün salmış Batılı devletlere savaş meydanından sonra diplomasi masasında da “sözünü dinletmeyi” başarmıştır.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.