BİRLEŞEN KAZANIYOR; BÖLÜNEN KAYBEDİYOR

961

siyasal İslam dayanışmayı sürdürür, laikler de bölünmeye devam ederlerse; bugünleri de arayacağımız noktalara gelmemiz yakındır

 

Zülfü Livaneli – VATAN (25.04.2007)

BİRLEŞEN KAZANIYOR; BÖLÜNEN KAYBEDİYOR

Bir iki ay önce arkadaşlarımla Cumhurbaşkanlığı konusunu tartışırken demiştim ki: “AKP bu konudaki verileri bir bilgisayara yüklese ve kendileri açısından en iyi çözümü sorsa Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı, Tayyip Erdoğan’ın başbakan olması gerektiği cevabını alır. AKP açısından ideal olan durum budur.”

Ve hemen eklemiştim:

“Ama işin içinde insan egosu olduğu için bu çözüme pek ihtimal vermiyorum.”

İtiraf etmeliyim ki; AKP beni yanılttı ve başından beri sergiledikleri dayanışmayı burada da gösterdiler.

İşin bu boyutu çok önemli.

Ve günün en yakıcı sorusu şu: Kendilerine Atatürkçü, laik, solcu, çağdaş vs. diyenler niye bu kadar sevgisiz, kıskanç, birbirine düşman?

Buna karşılık AKP çevreleri niçin birbirine bu kadar sıkı sıkıya bağlı?

İşte Türkiye’yi bir büyük dönüşümün eşiğine getiren ve türbanın köşke çıkması noktasına sürükleyen gelişmelerin sırrı bu soruda gizli!

Meclis’e gidiyorsunuz: CHP’li milletvekillerinin yüzünden düşen bin parça, birbirine selam vermeyen, koridorda gördüğü zaman yolunu değiştiren pek çok kişi var.

Konuştukları zaman kasılmış bir ağız ve gevrek bir ses tonuyla: “katılımcılık, demokrasi” filan gibi birkaç klişeyi dile getiriyorlar ama temel unsurları sevgisizlik, kıskançlık.

Birbirinden nefret!

Diğer “sol” partilere bakın. Başkanlar birer derebeyi gibi “küçük aşiretlerin” başında olmayı, posterlere, otobüslere resimlerini bastırmayı marifet sanıyor. Hayatta kendi gücüyle başaramadığı bir şöhrete sahip olmaktan, partinin sırtına binerek egosunu tatmin etmekten başka bir derdi yok.

Bir de “öteki taraf”a bakın.

AKP’yi kurdukları zaman Bülent Arınç, Abdullah Gül gibi isimler milletvekili.

Gül kendi partisinde genel başkan adayı olup, delegenin yarısının oyunu almış. Siyasi yasağı yok, dil bilir. Arınç da Gül de Erdoğan’ın ağabeyleri. Kaldı ki Erdoğan siyasi yasaklı, seçime bile giremiyor.

Ama sıra genel başkan belirlemeye geldiği zaman Arınç da Gül de “Hayır!” diyorlar “Bu kardeşimiz halkta daha çok ilgi görüyor. Onu genel başkan yapmamız gerekir.”

Siz böyle bir davranışı Deniz Baykal’dan ya da öteki “solcu”lardan bekler misiniz?

Acı acı güldüğünüzü görür gibi oluyorum.

Haklısınız, gülünç bir soru sordum.

Neyse AKP macerasına devam edelim:

Seçimler sonucunda Abdullah Gül başbakan oluyor, sonra koltuğunu Erdoğan’a devrediyor.

Şimdi de Erdoğan, yardımcısını Cumhurbaşkanı yapıyor.

Arınç buna itiraz etmiyor ve AKP içindeki herkes sarılıp birbirini tebrik ediyor.

İşte sır burada.

Dünyanın her yerinde sol dayanışmacı, sağ bireycidir.

Türkiye’de ise durum tam tersi.

Solun bencilliği, düşmanlığı, küçük düşünmesi ve kıskançlığı karşısında, dayanışmacı bir hareket Türkiye’yi ele geçiriyor.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde yeni ve çok önemli bir sayfa açıldı.

Eğer siyasal İslam bu dayanışmayı sürdürür, laikler de amip gibi bölünmeye devam ederlerse; emin olun bugünleri de arayacağımız noktalara gelmemiz çok yakındır.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.