MERKEZ SOLDA SEÇİM İTTİFAKI – NİÇİN ve NASIL

828

Türkiye’de rejimin temel dayanakları tehdit altındadır. 

7 SORU – 7 YANIT

SORU 1 – “Seçim İttifakı” niçin gerekli?

YANIT 1 – Cumhuriyetin temellerine yönelik AKP saldırıları, Türkiye’nin ulusal birliğini de zedelemektedir. Mevcut saldırı ortamı, ülkenin etnik ve dini cemaat temelinde parçalanmasına dönük iç ve dış zorlamaları tetiklemektedir.

Ulusal birliğimize, laik ve demokratik Cumhuriyet düzenimize kasteden bu saldırıları boşa çıkartmak zorundayız.

Bunun için hiçbir rejim zorlamasına girmeden, demokrasiyi zedelemeden yeni seçenekler ortaya koymamız gerekmektedir. Seçim ittifakları böylesi bir seçenektir.

SORU 2 – Nasıl bir seçim ittifakı yapılmalı?

YANIT 2 – Benim önceliğim, merkez solun yapacağı seçim ittifakıdır. Ancak, merkez sağın da kendi içinde seçim ittifakı yapması kaçınılmazdır.

Türkiye’de hem merkez sol, hem de merkez sağ siyaset sahnesindeki etkisini büyük ölçüde yitirmiş durumdadır. Bu etkinin yeniden kazanılması, merkez sol ile merkez sağın siyaset sahnesindeki yerlerini yeniden güçlü bir biçimde almaları yaşamsaldır.

Türkiye’de merkez sol ve merkez sağın yarıştığı eski seçimlerde, ülkeyi yetkili demokratik kurumlar aracılığıyla kimin yöneteceği belirlenirdi. Ancak 2002’de AKP, seçmenin üçte birinin oyuyla TBMM’nin üçte ikisini ele geçirince bu durum değişti. Şimdi bu kurumların kurtarılması gerekiyor.

Merkez solda ve merkez sağda yapılacak seçim ittifakları gerçekleştiğinde, öncelikle laik ve demokratik Cumhuriyet düzeninin korunması güvenceye kavuşacaktır. Ötesinde, Türkiye’yi Ortadoğu’daki Amerikan planlarına boyun eğdirmeye dönük oyunlar da bozulacaktır.

Seçim ittifakları hem merkez solun, hem de merkez sağın kaçınamayacağı tarihsel görevidir.

SORU 3 – Merkez sol ve merkez sağ birlikte ittifak yapamaz mı?

YANIT 3 – Hiç kuşkusuz, Cumhuriyetin laik ve demokratik ortak paydasında buluşanlar, sol-sağ ayrımı yapmadan ortak tavır almalı, eylem birliği yapmalıdır. Bu, laik rejimi İslamileştirmek amacını güden, iktidar olanaklarını da bu amaç doğrultusunda kullanan AKP tehlikesine karşı zorunludur.

Ancak böylesi bir birlik, solu ve sağı birlikte kucaklayan bir seçim ittifakı temelinde olmamalıdır. Olamaz da..

Olmamalıdır, çünkü merkez sol ve merkez sağın birlikte seçim ittifakı yapması, AKP’yi olduğundan ve hakettiğinden daha fazla güçlendirir.

MHP, DYP, ANAP gibi sağ partileri düşünelim. Bu partilere oy veren ya da verecek kitleler, merkez soldaki CHP, DSP ve SHP ile birlikte seçim ittifakı yapılması halinde bütünüyle bu ittifaka mı oy verirler, yoksa küçümsenmeyecek bir bölümüyle AKP’ye mi yönelirler?

Bu durumda AKP, oylarının arttırması yanında, ülkenin temel bir gücüymüşcesine kendisini pekiştirmiş olur. Oysa AKP, günümüzdeki konjoktürel iktidar konumuna karşın gerçekte marjimal bir siyasal akımdır. Dinci akımı yeniden marjinalleştirmenin yolu, siyasette merkez sol-merkez sağ eksenli temel dengeyi yeniden kurabilmektedir.

Bu denge kurulamazsa, marjinal dinci akımın karşısında alternatif olarak ırkçılık temelindeki bir başka marjinal akımın alternatif haline gelmesi tehlikesiyle de karşı karşıya kalınır..

Merkez sol ile merkez sağın seçim ittifakı, olmamasının ötesinde olacak bir iş de değildir. Kamuoyu yoklamaları MHP ve DYP’nin baraj sorunu kalmadığını, kendi, güçleriyle ilk seçimde parlamentoya girecekleri yönündedir.

Bu koşullarda bu partilerin, kimin gönlünden geçerse geçsin, tabanlarının bir bölümünü AKP’ye kaptıracakları ittifak modellerine itibar etmeleri düşünülemez. Böylesi bir beklenti gerçekçi değildir.

SORU 4 – Merkez sol kendi başına başarılı olabilir mi?

YANIT 4 – Türkiye’nin sola ihtiyacı vardır. Sadece neo-liberal kapitalist düzenin acımasızlıklarına karşı “vicdan” görevi yapması için değil, üniter ve laik yapısıyla çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için de Türkiye’nin sola ihtiyacı vardır.

Sağdaki tek parti iktidarları ve sağın alternatifinin sağ olduğu bir siyaset tablosu, Türkiye’nin üzerinde oynanan oyunların bozulmasını sağlamaz. Ancak solun da, bugünkü görünümüyle bu çarpık siyaset tablosunu değiştirecek gücü bulunmamaktadır. Kamuoyu yoklamalarında sol, hala birinci parti konumunu sürdüren AKP’nin çok gerisindedir.

Merkez soldaki hiç bir parti bugünkü görüntüsüyle, geleceğin iktidarı olarak halka güven verecek konumda değildir. Birbirlerine sağlayabilecekleri tek üstünlük, 1999 ve 2002’de olduğu gibi, birinin seçim barajını aşabilmesidir.

Solun bu durumu, 12 Eylül 1980 sonrasında kapatılan CHP’nin yerine kurulan sol partilerde siyasetin kişiselleştirilmiş olması nedeniyledir. Yirmi yılı aşkın süredir Türk merkez solunda ilkeler unutulmuştur. İlkelerin yerine kişilerin “sen-ben” kavgaları geçmiştir.

Gelinen nokta hepimizin gözünün önündedir. Merkez sol oylar yüzde 40’lardan yüzde 20’lere düşmüş ve sol iktidar yarışının dışında kalmıştır. Bu yarışta merkez solun yerini, etnik ve dini cemaat temelindeki marjinal siyasi yapılar almıştır.

Merkez solun gerilemesi, demokrasinin sağlıklı olarak işlemesini tehlikeye sokacak bir gelişmedir. Merkez sol ve merkez sağ ekseni yerine, etnik ve dini cemaat temelindeki iktidar yarışı ise ülkenin ve ulusun birliği bakımından ciddi sakıncalar içermektedir.

Çözüm, merkez solun ve merkez sağın siyaset sahnesindeki yerlerini yeniden güçlü bir biçimde almasıdır.

SORU 5 – Merkez sol düşündüğünüz sıçramayı yapabilir mi?

YANIT 5 – Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar sola yeniden ivme kazandıracak içeriktedir.

AB ile ilişkiler, bitmek tükenmek bilmeyen ödünler sonrasında tıkanmış gibidir. ABD ile ise ilişkilerimiz, özellikle bulunduğumuz coğrafyada hemen yanı başımıza taşınan boyutuyla baş ağrıtmaktadır. Bu ilişkilerde “ulusalcılık-küreselcilik dengesini” kurmak solun işidir.

Ancak bu kendiliğinden olacak bir iş değildir. Merkez sol, siyaset sahnesinde yeniden iddialı olabilmek için “sen-ben” kavgalarını bir kenara bırakıp kişilerin yerine ilkeleri konuşmaya başlamalıdır. Ulusal ve evrensel “ortak paydalarda” buluşup İtalya’dakine benzer bir seçim ittifakının temelini şimdiden atmalıdır.

Ülke içinde de, eğitimden sağlığa, işsizlikten cari açığa, gelir dağılımı eşitsizliğinden bölgeler arası gelişmişlik farkına kadar pek çok alandaki çarpıklıkların ilacı soldadır.

Türk solu topluma inandırıcı bir gelecek planı sunmak zorundadır. Bunun için de öncelikle, hem kendi içindeki yarışa, hem de sağ iktidarlara karşı günlük taktik savaşlarının ötesine gitmeyen eleştiri politikasına son vermelidir.

Yapılması gereken, farklı sol partilerin İtalya’daki “zeytin dalı” girişiminde olduğu gibi “ortak bir paydada buluşmaları” ve önümüzdeki seçimlerde “ittifak yapacaklarını” ortak bir “Başbakan adayıyla” kamuoyuna açıklamalarıdır. Aynı zamanda, Cumhuriyetin temel ilkelerini savunmak için parlamento dışında da toplumun bütün kesimleriyle, gönüllü kuruluşlarla, sendikalarla, meslek kuruluşlarıyla işbirliği yapılmalıdır.

Cumhuriyetçi, ulusalcı ve sol eğilimli kararsız seçmen çoğunluğunu yeniden kazanmanın en etkili yolu, solun böylesi bir seçim ittifakıdır. Seçimler sonrasında seçilen milletvekilleri kendi partilerine dönseler da, seçimler kazanıldığında “koalisyon” için uygun ortam yaratılmış olacaktır.

SORU 6 – Merkez solda seçim ittifakının ötesinde partisel bir bütünleşme olmaz mı?

YANIT 6 – Soldaki ittifak arayışının, “solu tek çatı altında toplamak” gibi olmayacak bir duayla sulandırılmaması gerekir. “Ben kendi otobüsümüm kaldırdım, binen biner” , yada “uygun adres benim, yeterli param da var” türü yaklaşımlar, hiç kuşku yok ki, oturdukları koltuklara sıkı sıkıya sarılmış bencil ve sığ politikacıların günahı olmaktan öteye bir anlam taşımaz.

Bu politikacılar bilmelidir ki, hırsla sarıldıkları koltukların ülkeye bir hayrı olmayacağı gibi kendilerini kurtarması da söz konusu değildir. İtalya’da yaşanan seçim deneyimi, özellikle Türk merkez solu için örnek olmalıdır.

SORU 7 – Nasıl bir örmek?

YANIT 7 – Önemli olan her partinin ve kesimin, kendi bağımsız varlığını koruyarak bir ortaklığı oluşturmasıdır.

Seçimler bittikten sonra, herkes kendi partisine dönecektir. Ancak, seçimden önce Türkiye için ortak paydası belli bir büyük koalisyonun temeli atılmış olacaktır.

BOŞ DUVAR – 07.07.2006

Uluç Gürkan

BÜLENT ECEVİT’İN SULANDIRILAN ÇAĞRISI

Bülent Ecevit’in rahatsızlanmadan önce gündeme taşıdığı “Merkez Solda Seçim İttifakı”çalışması amacından saptırılıyor.

Önce, Bülent Ecevit’in düşünceleri ayırt etmediği, “herkes bir olmalı, sağda solda bir ittifak” dediği öne sürüldü. Ardından, Bülent Ecevit’in özellikle dikkat çektiği “laik rejime yönelik AKP tehdidi” bir kenara atıldı. İttifak çalışmaları da, öncelikle “Türkiye topraklarını kapatan yabancılar” ile “Hıristiyanlık propagandası yapan misyonerlere” odaklanıldı.

Bunun sonucunda, gerekirse AKP iktidarını da kucaklayacak bir tür milli seferberlik havası yaratıldı.

Gelinen bu noktanın Bülent Ecevit’in ittifak çağrısıyla hiç bir ilgisi yoktur.

Bülent Ecevit, 9 Mayıs 2006 günü ANKA Ajansı’na verdiği demeçte, ittifak arayışının“merkez sol” odaklı olduğunu özellikle vurgulamıştır. Bülent Ecevit’in bu konudaki açıklaması aynen şöyledir:

“Gelişigüzel ittifak çalışmalarını sakıncalı buluyorum. Demokratik sol veya sosyal demokrasinin özgünlüğünü gözden uzak tutmamak gerekir. Tutarlı davranmak gerekir bütün ilişkilerinde.”

Bülent Ecevit ANKA Ajansı’na yaptığı bu açıklamada, seçim ittifakı yapan merkez sol partilerin merkez sağla ancak koalisyon kurmalarının söz konusu olabileceğini, “Tabi bu hiçbir parti ile koalisyon kurulmaması anlamına gelmez” diyerek özellikle belirtmiştir.

Rejimi Korumak

Bülent Ecevit’in merkez solda seçim ittifakı çağrısının rejimi korumayı hedeflediğinde de kuşku yoktur.

Bülent Ecevit, 17 Mayıs 2006 günü The New Anatolian gazetesinde Nursun Erel ile yaptığı söyleşide, “Türkiye’de rejimin ciddi tehdit altında olduğunu mu düşünüyorsunuz?” sorusuna şu yanıtı vermiştir:

”Kesinlikle. Türkiye’de rejimin en temel dayanakları şu anda tehdit altındadır… Ben Türkiye’de laik rejimin çok ciddi bir tehdit altında olduğunu düşünüyorum.”

Bülent Ecevit, Nursun Erel’in “Dün SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’la görüştünüz. Türkiye’de solun bir araya gelmesi olasılığı var mı size göre?” sorusunu da şöyle yanıtlamıştır:

“Biz bunun karşısında değiliz, ancak partimizin yetkili organları henüz konuyu ele almadı. Aslında diğer partileri dışarıda bırakmadan böyle bir çalışmanın sürdürülmesi gerekir. Aslında benim yürüttüğüm son koalisyon hükümetinde üç farklı parti bulunmasına rağmen her türlü sorunla baş edebildik. Bence Türkiye’de herkes laikliliğin sürdürülmesi uğruna elinden geleni yapmalı.”

İttifakın 4 Yılı

Merkez solda seçim ittifakı bugün için aktif siyasetin dışında olan kişilerin ve parlamento dışındaki partilerin can simidi değildir. Türkiye’nin bir gerçeğidir ve asıl olarak AKP’yi iktidara taşıyan 2002 seçimlerinin öncesinde gündeme getirilmiştir.

29 Temmuz 2002 günü DSP TBMM Grubunda Bülent Ecevit’e yaptığım çağrı özetle şöyledir:

“Sayın Başbakanım, gelin koyun yüreğinizi, merkez soldaki bir büyük buluşmayı, ulusalcılık ve namusluluk temelindeki bir büyük uzlaşmayı yaratalım. Önümüzdeki seçimde merkez solu bölünmüş, parçalanmış olarak değil, bir olarak, iri olarak, diri olarak yarışa sokalım.

Böylesi bir birlik, sadece felaket senaryolarını gündemden düşürmüş, yeniden umuda dönüştürmüş olmayacaktır. Aynı zamanda unuttuğumuz, uzun süredir izlenen ekonomi politikalarıyla bize unutturulan insanımızı da kucaklayacaktır..

Türkiye üretmeden, büyümeden; sadece borçlanarak ve borçlarını çevirebilmek için her geçen gün insanını biraz daha fazla yoksullaştırarak geleceğine bakamaz.

Merkez soldaki böylesi büyük buluşmaya öncülük etmek, Sayın Başbakan sizin için tarihi bir sorumluluktur; bizim için de kaçınılmaz bir görevdir, vazgeçilmez bir ödevdir. Böylesi bir buluşma için, günümüzün gerektirdiği her türlü özveriyi de içerecek bir çağrınız, çağrımız, Türkiye’nin gerçek umudu olacaktır.

Yineliyorum.. Sayın Başbakanım, siz Deniz Baykal’ın da, İsmail Cem’in de, Murat Karayalçın’ın da, Mümtaz Soysal’ın da, hatta Yekta Güngör Özden’in de hem Genel Başkanlığını, hem de Başbakanlığını yaptınız. Gelin koyun yüreğinizi, çağırın hepsini, Türkiye’yi, Türk insanını geleceğe, merkez soldaki ulusalcı ve namuslu buluşmanın aydınlığında hep birlikte taşıyalım.”

Bu çağrı o tarihte gerçekleşmedi. Sonuç ortada..

Peki, şimdi gerçekleşen çağrı sulandırılıp amacından saptırılırsa ne olur? Türkiye sadece bir dört yıl daha mı kaybeder, yoksa bütün geleceğini mi?

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.