RTUK yasası hakkında Uluç Gürkan’ın yaptığı konuşma

1.014

Tasarı: 

Durum: TBMM GENEL KURULU

Özet: Cumhurbaşkanı Sezer tarafından yeniden görüşülmek üzere Meclise iade edilen ve kamuoyunda RTUK yasası olarak bilinen yasa hakkında Uluç Gürkan’ın yaptığı konuşma. Gürkan söz konusu yasanın bazı maddelerinin; Medya şirketlerini kurulmasını düzenleyen ve devlet ihalelerine katılmalarını sınırlayan, RTÜK’ü, siyasi etki ve baskının dışında tutarak kamu yararını koruyacak bir yapıya kavuşturmayı amaçlayan ve İnternet ile ilgili maddelerin tamamen kaldırılmasına dair değişiklik önergeleri vermiştir.

İçerik: Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu Yasayı destekleyenimiz de, karşı çıkanımız da, sanıyorum bir konuda hemfikir; bu Yasa, buradan çıktıktan sonra, bir şekilde Anayasa Mahkemesine gidecek ve Anayasa Mahkemesi, belki, burada bu sefer görüştüğümüz maddelerin büyük çoğunluğunu, bir ihtimal hepsini iptal edecek, hatta yürürlüğün durdurulması kararını dahi verecek; o zaman ne olacak?
Bu maddeye geçmeden önce, bakın, başka bazı maddelerde, kaldırdığımız, bu yasayla değiştirdiğimiz maddelerin hükmü kalmayacak, bu maddeler de iptal edilmiş olacak. Örneğin, burada, “kurtulmak mı isteniliyor” denilen RTÜK Başkanı, belki, bu yasa nedeniyle, bu Meclis aritmetiğinden, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi doğrultusunda, bir yeni yasa çıkması bir hayli zaman alacağa benzediği için, Sayın Kayış, uzun süre RTÜK Başkanı olarak kalabilecek; benim itirazım yok.
Benim itirazım yok; ama, aynı şekilde, sermaye açısından, ihalelere girip girmeme açısından, denetim açısından tamamen bir yasal boşluk kalacak. Televizyonların, radyo istasyonlarının kullanımı açısından, denetim altına alınmak istenen, belki, mahallî televizyonlar, radyo istasyonları konusunda da, çok daha fazla yakınacağımız bir anarşik ortam doğacak.
Bu madde açısından ise hiçbir şey değişmeyecek; çünkü, eskisi yok, eski bir hükmü yok, önceliği yok; eskisi gibi devam edecek; yani, şurada, bu maddeyi görüşürken, aslında, anlamı olmayan, geleceğe dönük boş bir iş yapmış gibi oluyoruz. Bir başka açıdan da, bu madde açısından boş bir iş yapıyoruz değerli milletvekilleri. Bu maddenin uygulama kabiliyeti yok. Ben, hukukçu arkadaşlarımızın, bilgisayar konusunda ders veren arkadaşlarımızın yorumlarını filan bir kenara bırakıyorum; ama, bir nokta, yurt dışındaki web siteleri üzerinde bu maddeyi uygulama şansımız var mı; yok… Bugün, Türkiye’deki binlerce web sitesi eğer ekranını kararttıysa, bu tartışmalar da Sayın Emrehan Halıcı’nın, Sayın Bakanımızın, Sayın Karakoyunlu’nun verdiği güvenceler savlanan korkuyu gidermeye yetmediyse, binlerce web sitesi yurt dışına taşınmayacak mı; taşınacak…
Bu noktada, değerli milletvekilleri, Türkiye sadece bu maddede, bir haberleşmeden ibaret saydığımız interneti, ki haberleşmeden ibaret değil, bilginin oluşumundan kullanımına kadar uzayan bir büyük süreçte, çağdaşlığa doğru atacağı geleceğini karartmış olacak. Onun için, bu konuda son derece dikkatli ve son derece duyarlı olalım.
Bakın, 1950’li yıllarda dünyada 50 tane web sitesi vardı, şu an 400 milyon, Türkiye’de milyon sınırına yaklaşıyor ve internet üzerindeki bu bilgi oluşumundan, kullanımına kadar yayılan süreç, yeni ekonomi adı altında bu bütün dünyanın geleceği, gelişmesi, kalkınması, ilerlemesi, çağdaşlaşması; internet global ekonomiye açılış. Bu binlerce siteyi yurtdışına taşımanın vebalini Türkiye’de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde hangi milletvekili nasıl üstlenir diye gerçekten endişe ediyorum.
Interneti bizim korkmadan büyütmemiz lazım. Dünyada herkes onu yapıyor. Daha önce söyledim Çin, Singapur, Hindistan, Lübnan, Ürdün denetimlerini yumuşatıyor, bir tek biz bu konudaki sıkıntıyı artırıyoruz, bu konudaki kıskacı büyütüyoruz.
Sayın İyimaya ile Sayın Emrehan Halıcı’nın anlaşamadığı, Sayın Ziya Aktaş ile Sayın Bakanın anlaşamadığı bir konuda, savcılarımızın, hakimlerimizin neyi, nasıl yorumlayacağının güvencesini nerede buluyoruz değerli arkadaşlar?
Gerçekten, bu konuda son derece ciddî olarak düşünelim ve binlerce sitenin korku nedeniyle ekran kararttığını unutmayalım ve bu madde konusunda hiç olmazsa bu yasada, gelin yüreğimizi koyalım, kendimiz için olmasa bile, geleceğimiz için, çocuklarımız için bu maddeye bir çizgi çekelim. Adı RTÜK olan bir yasada bu maddenin -gerçekten Sayın Halıcı’ya katılıyorum- yeri yoktur, olmamalıdır.

Hepinize saygılar sunuyorum.


02.04.2002
TBMM Genel Kurulu

Sayın Başkan, saygıdeğer arkadaşlarım; sözlerime başlamadan önce, sevgili arkadaşımız İstanbul Milletvekili İsmail Aydınlı’nın aziz anısı önünde saygıyla eğilmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, burada son derece tehlikeli bir iş yapıyoruz, deyim yerinde ise ateşle oynuyoruz, siyaseti köleleştiriyoruz, demokrasiyi dinamitliyoruz. Burada görüştüğümüz tasarı, Türkiye Büyük Millet Meclisi bakımından -bu Meclise gelmeden önce 26 yılını medyada her görevde çalışmış biri olarak söylüyorum- Türkiye Büyük Millet Meclisi açısından ötenazi hakkını kullanımla eşdeğerdedir. (DYP, AK Parti ve SP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, büyük medya sermayesini ülke yönetimi üzerinde egemen kılmayı amaçlıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinin de hükümetin de üzerinde tepeden bakan, bir büyük birader yaratmayı kendi ellerimizle gerçekleştirmeye soyunmuş gibi görünüyoruz. (DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar) Ötesinde, önemli bir demokrasi açılımı olan yerel radyo ve televizyonları ile internetin de elini kolunu bağlıyoruz.

Saygıdeğer arkadaşlar, bunun anlamı şudur: Toplumsal çeşitlilik, talepler ve fikirler bastırılacaktır, sermaye yapısı tekelleşecektir, büyük sermaye ile hükümetler ve bürokrasi arasında antidemokratik işbirliği olanakları doğacaktır. Bu, bugün ortaya çıkmış bir tehlike değildir. Medyanın gücü uzun yıllardan beri bilinmektedir ve bu tehlikeye zamanında çok çok dikkatler çekilmiştir.

Bakın, size 1930 yılının, Atatürk’ün kendi el yazısıyla yazdığı ve okullarda Yurttaşlık Bilgisi olarak okunmasını gerçekleştirdiği kitaptan, bu tehlikeyle ilgili güncel, hâlâ güncelliğini koruyan bazı satırları okumak istiyorum: Atatürk şöyle diyor kendi el yazısıyla: “İyice bilinmelidir ki, gazeteler okul kitapları değildir. Kimi aşağı düzeyde insanların parayla yaptıkları basın savaşımları vardır. En adi yalanları duyurmada ve yaymada basının kullanıldığı bir gerçektir. Basın ve düşünce özgürlüğünün karşı karşıya bulunduğu başka tehlikeler de vardır. Basının hükümetlerin etkisinden kurtularak siyasal ve ekonomik kimi gizli amaçlara alet olmasından korkulur. Basının parayla satın alınabilmesi, uluslararası yüksek para çevrelerinin basın üzerinde gizli etkisi ya da yalnızca yabancı devletlerin örtülü ödeneğinin etkisi; işte, bunların, kamuoyunu aldatmalarından ve yanıltmalarından çok korkulur.”

Sanıyorum, kimse, düşünce üretimi ve kamuoyunun aldatılıp, yanıltılması konusunda Atatürk’ün yaptığı bu uyarılara dudak bükecek, burun kıvıracak değildir; ancak, kimimiz, bunlar 70 yıl öncesinin gerçekleri, çağ değişti, çağı biz de atlamalıyız diye düşünebilirler. Onlara da çağın gerçeklerini, en taze, en yeni gerçeklerini anımsatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla getirilmek istenen yapı, çağdaş demokrasilerde İtalya dışında pek örneği olmayan bir yapıdır. İtalya’daki düzen de, geçen hafta Strasbourg’ta gerçekleştirdiğimiz Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Genel Kurulunda -dikkatle dinlemenizi diliyorum- özgür ve çoğulcu bir toplum için büyük tehlike oluşturduğu gerekçesiyle izlemeye alınmış bulunuyor. Karar önerisi burada. Geçtiğimiz hafta oldu. “Medya Tekelleşmesi” başlıklı bu önerge; bir, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesine ve Avrupa Birliği Temel Hakları Şartının 11 inci maddesindeki, çoğulcu bir toplumda, basın ve yayın özgürlüğü hükümlerine aykırı bulunuyor. Bu nedenle de, hakkında üç komisyonda rapor hazırlanarak, denetime alınması öneriliyor. İtalya, Avrupa Konseyinin kurucu üyesi. Bu nedenle, denetime alınması öngörülüyor. Çağdaş, norm basın özgürlüğü konusunda bu noktada tekelleşmeye karşı.

Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğine Türkiye’yi taşımak için yürek koymuş olanlar, eğer, bir nebze samimiyet varsa, bu tasarının arkasından desteğinizi çekin. (DYP, AK Parti ve SP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Niçin bunu söylüyorum; çünkü, radyo, televizyon ve gazete gibi kitle iletişim organı sahiplerinin elindeki güç son derece büyüktür. Kamusal yarar, mutlaka korunmalıdır. Kamusal yararı koruyabilmenin tek yolu, bu önergede de, geçtiğimiz hafta kabul edilen ve İtalya’yı denetime almayı öngören bu önergede de belirtildiği gibi, tekelleşmenin önlenmesini, bir ülkede eğer, antitekel hükümleri varsa, bunların korunmasının, yoksa, antitekel hükümlerinin o ülke mevzuatına getirilmesini öngörmektedir. Çağdaş demokrasi standartları da, Avrupa Birliği normları da, Türkiye için mevcut yasanın hükümlerini korumayı gerektirmektedir; gerçekten gerektirmektedir değerli arkadaşlarım.

Medya, bankacılık yapmamalıdır, kamu ihalelerine girmemelidir, borsada oynamamalıdır. Kamu ihalelerine giren bir medya kuruluşu, rakiplerini yayın yoluyla defterden silebilir, devlet görevlileri üzerinde baskı kurabilir, borsada spekülasyon yapabilir. Gazeteciler de, haber veren olmaktan çıkıp, büyük sermaye gruplarının, holdinglerin, banka sermayelerinin sözcüsü durumuna gelebilir. Medya bir kamu hizmetidir; bireysel çıkarların odağında ticarîleştirilmemelidir. Ticarîleştirilmiş bir medya, demokratik bir ülkenin medyası olamaz, olmamalıdır, medyayı buna zorlamayalım değerli arkadaşlar. (DYP, AKP ve SP sıralarından alkışlar) Çağdaş dünyanın standartları da çoğulculuğu tehlikeye düşürecek böylesi bir yoğunlaşmaya izin vermemektedir. Türkiye’de de, bu izni, gönüllü irademizle, kendi oylarımızla, lütfen, vermeyelim, Türkiye’yi çağdaş demokrasi normlarından geri noktalara itmeyelim.

Cezalar, bu yasada öngörülen… Tek bir sözcükle, bir hâkimin, ceza takdirinde, alt sınıra, hangi hukuk devletinde yasa koyucu karar verebilir? Bu hakkı kendimizde nereden görüyoruz? Dünyada bir tek böyle örnek var mı alt sınır?.. Sınır, üstle ilgilidir ve bu alt sınır, büyük sermayeli kuruluşların, yerel medya kuruluşlarını bünyelerine katmalarına neden olabilecek bir tuzağı da içermektedir.

Değerli arkadaşlar, internetin son dakikada bu yasaya eklenmesine ne demeli?! Bir kere, son derece bilgisizlik. Kullanıcılar açısından, Türkiye’de yasaklanan herhangi bir internet sitesinin Türkiye dışında faaliyete geçmesinin önünde bir engel yoktur. Yapacağımız tek şey, zaten OECD standartlarında en geride olduğumuz internet kullanımını ileriye teşvik etmek yerine, yurtdışına taşımak olacaktır ve hiçbir denetimde öngörülen gerçekleşemeyecektir. Sadece ve sadece, Türkiye’de yeni ekonomi olarak bilinen, global ekonomiye açılım olarak tanımlanan internetin getireceği olanaklar kısıtlanacaktır; iş olanakları da, yeni ekonominin yarattığı gelişme, kalkınma olanakları da. Türkiye, bunu da, kendi kendine, eliyle kesmiş olacaktır ve dünyada, bakın, bunu ne zaman yapmış olacaktır? Çin, Hindistan, Sırbistan, Gürcistan, Lübnan, Ürdün ve bazı Körfez ülkeleri, geçtiğimiz üç ay içerisinde, internet üzerindeki yasaklarını gevşettiler; biz, kısıtlayacağız. Bu kısıtlamaları, iki gün sonra, yarın 3 Mayısta Dünya Basın Özgürlüğü Gününü kutlarken yapmış olacağız. Bu çelişkiden kurtulalım.

Sayın milletvekilleri, demokrasinin edebiyatını yapmak kolaydır, Avrupa Birliğinin propagandasını yapmak kolaydır; ama, eğer, siz, hem bankası hem şirketleri ve hem de gazeteleri olanları devlet ihalelerine sokma, borsada işlem yapma hakkına kavuşturursanız ve interneti yasaklarsanız, bırakın edebiyatı, propagandayı, sizin, demokrasinin, Avrupa Birliğinin adını dahi ağzınıza almaya hakkınız olmaz.

Sağ olun, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP, AK Parti ve SP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değişiklik önergelerini reddedilmesi üzerine
Sayın Gürkan söz konusu maddelerin anayasaya
aykırılığı savıyla önergeler vermiştir. Bu kapsam
da yapmış olduğu konuşmanın metni aşağıdadır

Sayın Başkan, saygıdeğer arkadaşlar; öngörülen değişiklikle, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun siyasî yapısı bugünkü konumuna göre daha da güçlendirilmektedir.

Mevcut Yasa, Kurulun 9 üyesinin de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen iktidar ve muhalefet partilerinin her üyelik için gösterdiği 2 adaydan 1’inin, burada, Genel Kurulda seçilmesini hükme bağlamıştır.

Tasarı ise, siyasî partilerin seçeceği üye sayısını 9’dan 5’e düşürmektedir ve seçilecek üyeyi, kontenjan sahibi partinin de doğrudan belirlemesini öngörmektedir. Parti, seçeceği üyeyi doğrudan be-lirleyecektir, diğer partilerin, Meclis Genel Kurulunun iradesi kaybolacaktır.

Diğer 4 üye ise, YÖK’ün göstereceği 4 aday arasından 2, Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Kon-seyi ile Millî Güvenlik Kurulunun göstereceği 2’şer aday arasından 1’er olmak üzere, Bakanlar Kurulu tarafından seçilecektir.

Bu düzenlemeyle, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, siyasal iktidarların, ister istemez güdümü-ne girecektir; hangi iktidar olursa olsun… Kurul üyeliğinin süresinin altı yıldan dört yıla düşürülmesi de, bu siyasal iktidar güdümünü pekiştirecektir. Yasanın genel gerekçesinde “bu düzenlemeler sayesin-de bozuldu” denilen iktidar-muhalefet dengesi, öyle anlaşılıyor ki, her koşulda, her zaman, iktidarlar lehine korunacaktır.

Değişiklik önerisi, RTÜK’ü, her türlü siyasal etki ve baskının dışında, özellikle kamu yararını koruyacak bir yapı yerine, bu kamu yararını gözetmeyecek siyasal iktidarların baskısını oluşturacak bir değişikliği içermektedir. Bu bağlı olarak, geçici 1 inci maddede, Kurul üyelerinin yeniden seçimi de öngörülüyor ki, bu da, özerk, bağımsız kurulların yasa yoluyla görevden alınmaları yolunu açacağı, pekiştireceği, diğer iktidarlara örnek olacağı için de, hiç sağlıklı, hiç önerilecek, burada bir gelenek oluşturulacak bir yol değildir.

Saygıdeğer arkadaşlar, Anayasanın 28 inci maddesine bakın, basın hürriyetini düzenliyor. Basın hürriyeti, siyasî içeriği, siyasî yapısı böylesine pekişmiş bir kurulla korunamaz. Aynı şekilde, bu yapı, Anayasanın 90 ıncı maddesinde “kanun hükmündedir, Anayasaya aykırılıkları ileri sürülemez” denilen, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesine de, tasarının bütünü üzerinde konuşurken vurguladığım gibi, bütünüyle aykırıdır; ayrıca, taraf olmayı öngördüğümüz Avrupa Birliği Temel Haklar Şartının 11 inci maddesine de açıkça aykırıdır.

Anayasaya aykırı bir düzenlemeyle, özerk olması gereken bir kurulu, bugün işimize gelse de, gelecekte tümüyle siyasal iktidarların güdümüne sokacak bir değişikliğe, bir düzenlemeye, Anayasaya aykırı olduğunu bile bile geçit vermememizi diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.