LÜBNAN İÇİN SLOGANLAR VE GERÇEKLER

2.325

Türkiye’nin önceliği hiç bir zaman Lübnan olmamalıdır. Öncelik her koşulda PKK’nın Kuzey Irak’tan tasfiyesi olmalıdır

BOŞ DUVAR / 31.08.2006

Uluç Gürkan

LÜBNAN İÇİN SLOGANLAR VE GERÇEKLER

Diyorlar ki, Türkiye Lübnan’daki barış gücüne asker vermelidir. Eğer Türkiye, bölgenin liderliğine soyunuyor ve pro-aktif bir rol oynamak istiyorsa, Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesine bir yerden müdahil olmalıdır. Yoksa bu bölgede hiç söz sahibi olamaz.

Doğru mu bu? Türkiye, güçlü ve büyük bir devlet olduğu için gerçekten Lübnan’a gitmek zorunda mı?

Bu soruya, bir, kalıplaşmış sloganlarla yanıt verebiliriz, bir de olayın kendi gerçekliğiyle..

Kalıplaşmış sloganlara son günlerde basında oldukça sık başvuruluyor. Böylece, daha çok Lübnan’a asker göndermemiz gerektiği savunuluyor.

En çok kullanılan kalıplar özetle şöyle:

Türkiye uluslararası alanda rol aldığı oranda güçlenir. Başka ülkelere sözünü daha fazla dinletebilir. Hiç bir şeye girmez, sürekli seyirci kalırsa, o zaman elinde doğru dürüst bir pazarlık kartı kalmaz. PKK konusunda dahi sözünü dinletemez.

Bu nedenle Türkiye, içine kapanık, yabancılardan hep kuşku duyan bir ülke görüntüsü vermemelidir. Lübnan’a asker gönderme konusunda da, kendi içine kapanık, etliye sütlüye bulaşmak istemeyen ve sadece kendini düşünen bir ülke imajının dışına çıkabilmelidir.

Türkiye, bulunduğu Ortadoğu’dan başka bir coğrafyaya taşınamayacağına göre, Lübnan’daki duruma Avrupalıların veya çok uzaklardaki bazı Müslüman ülkelerin el koymalarına ve bölgedeki oyunun dışında kalmaya talip olmamalıdır.

Türkiye, küçük hesaplarla, dar görüşlü yaklaşımlarla, vizyonsuz dış politika oyunlarıyla kendini lider konumuna oturtamaz. Ülkelerin konumları, tribünlerde seyirci kalmalarına göre değil, kendilerini yakından etkileyen sorunlara müdahale etme güç ve niyetine göre saptanır.

Türkiye, burnunun dibindeki bir yerde kendini “kenara çekerek” meydanı başkalarına bırakırsa, hiç bir kazancı olamaz. Tam aksine çok şey kaybeder.. 1 Mart Tezkeresi’nin reddedilmesi bunu kanıtlamaktadır.

AKP Hükümeti’nin Lübnan’daki barış gücüne asker vermesi ve sorunun çözümlenmesine etkin bir katkıda bulunması, bu bakımdan önemlidir.

Kalıplar ve gerçekler

Hiç kuşkusuz, Türkiye’nin Lübnan’a asker göndermesi gerektiğini savunan yukarıdaki kalıpların bazı doğruları vardır.

Öncelikle, ülkelerin uluslararası alanda rol aldığı oranda güçlenecekleri, başka ülkelere sözünü daha fazla dinletebilecekleri genel bir doğrudur. Ancak bu genel doğrunun özelde de doğru olması, nerede hangi rolün alındığına bağlıdır.

Lübnan açısından, nerede hangi rolün alınacağı Türkiye bakımından belirsizdir.

Türkiye Lübnan’a kaç asker gönderecek? Bu askerler ne tür görev yapacak?

AKP hükümeti, muharip kuvvet değil, tamamen insancıl misyon ifa edecek bir kuvvet göndermekten söz ediyor. Bu arada, Türk birliğine çarpışmak veya çatışmaya girmek gibi bir görev verilmeyeceği garantisini almaya çalıştığı izlenimini de veriyor.

Ancak, böyle bir kuvvet ve görev 1701 sayılı Güvenlik Konseyi’nde öngörülmüyor. Dolayısıyla, Türk askerinin Lübnan’a gidip de çatışmaya girmemesinin hiç bir garantisi bulunmuyor.

BM’nin Lübnan’da ateşkesi öngören 1701 sayılı kararının 11. maddesi, BM’nin Lübnan’la ilgili daha önce almış olduğu 1559 ve 1680 sayılı kararlara atıfta bulunuyor.

1559 sayılı karar Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını, 1680 sayılı karar ise Lübnan ordusu dışındaki bütün silahlı güçlerin bölgeden çıkarılmasını öngörüyor.

Hizbullah’ın silahsızlandırılması konusu, AKP çevrelerinin iddia ettiği gibi rafa kaldırılmış değildir. Ötesinde, Hizbullah da silah bırakmayacağını açıklamıştır. Dolayısıyla, Lübnan’daki barış gücünün er ya da geç çatışmaya girmek zorunda kalacağını söylemek kehanet olmayacaktır.

Türkiye Lübnan’da, asker gönderirse kendisini doğrudan ilgilendirmeyen ve ulusal çıkarlarıyla örtüşmeyen bir çatışmada taraf olmak riskiyle karşı karşıyadır. Buna karşın, hemen yanı başındaki Irak’taki gelişmeleri üç yılı aşkın süredir sadece seyretmektedir.

Oysa Türkiye’nin Irak ile ilişkisi, sınırlarıyla ve güvenliğiyle doğrudan bağlantılı yaşamsal bir ilişkidir. Buna rağmen Türkiye, Irak’ın fiilen parçalanmasına ve bir Kürt devletinin oluşturulduğu Kuzey Irak’taki PKK varlığına müdahil olamamıştır. ABD ile karşı karşıya gelirim kaygısıyla, bu konudaki kırmızı çizgilerinin bir biri ardına çiğnenmesine boyun eğmiştir.

ABD istemediği için Irak’ta rol alamayan Türkiye, şimdi ABD ve İsrail istiyor diye Lübnan’a asker gönderirse, uluslararası arenada güçlenmiş mi olacaktır, yoksa ABD’ye bağımlı bir ülke görünümü mü verecektir?

Türkiye’nin bölgesel yazgısı ve güvenlik çıkarları, Lübnan’dan önce hemen yanı başındaki Kuzey Irak’ta kaynamaktadır. Kuzey Irak’ta gerekeni ulusal birliği ve güvenliği için gerekeni yapmadan Lübnan’da boy göstermek, hangi sloganlaşmış kalıpla savunulursa savunulsun, Türkiye’ye etkinlik ve ciddiyet kazandırmaz.

Türkiye’nin önceliği, her koşulda PKK’nın Kuzey Irak’tan tasfiyesi olmalıdır.

* * *

BM’nin Lübnan’a gönderilecek asker için angajman kuralları

ÇATIŞMA BELGESİ

Gerekirse süngü süngüye savaşılacak.. Kurallara göre asker karşı tarafın ateş açması, ateş açılmasa bile tehdit olarak algılanması

ve düşmanca unsurları tespit etmesi durumunda

çatışmaya girebilecek.

BM, Lübnan için oluşturulacak Barış Gücü’nün uygulayacağı kuralları tespit etti. Bu kurallara göre Türk askeri gerekir ve emir alırsa çatışmaya girecek, hatta süngü kullanarak göğüs göğüse savaşacak.

Birleşmiş Milletler (BM) Barış Gücü’nün görev ve yetkilerini belirleyen taslak metnine göre, ”karşı tarafın ateş açması” , ”ateş açılmasa bile tehdit olarak algılanması” ve ”hasmane unsurları tespit etmesi durumunda” UNIFIL askerleri çatışmaya girebilecek. Askerler çatışmalarda ”havan topu, makineli tüfek” ve ”süngü” kullanabilecek.

ÇATIŞMA KOŞULLARI

BM Barış Gücü’nün Çatışma Kuralları (Rules of Engagement for UNIFIL) başlığını taşıyan ve BM Güvenlik Konseyi’nin 2004’te aldığı 1559 ve 11 Ağustos 2006’da aldığı 1701 sayılı Lübnan’a asker gönderilmesini düzenleyen kararlarının uygulama belgesi olan taslak metinde, BM Barış Gücü askerlerinin, Lübnan ordusuna bölgenin silahsızlandırılması için yardımcı olacağı belirtiliyor. Silahsızlandırma sırasında BM gücü şu durumlarda çatışmaya girebilecek:

* Asker, ateş açılırsa karşılık verecek.

* Ateş açılmasa bile, tehdit algılanması durumunda BM gücü bu durumu ortadan kaldırmak için silahlı çatışmaya girecek.

”Hasmane unsurların tespit edilmesi durumunda” yine UNIFIL müdahale edecek.

* Kendisine verilen görevleri yapmasının engellenmesi, BM personeli ve insani yardım çalışanlarının güvenliğinin sağlanması ve sivil halkın şiddetten korunması için güç kullanabilecek.

”Ateş açılması ve tehdit algılanması durumunda müdahalede bulunulması” genellikle BM’nin tüm angajman kuralları belgelerinde bulunurken bunlardan ayrı olarak ”hasmane unsurların tespiti”durumunda da çatışmaya girilecek olması dikkat çekiyor. Öte yandan belgede, BM askerlerinin olası bir çatışmaya girmesi durumunda kullanacağı silahlar da sıralanıyor. Buna göre, asker çatışmalarda ”havan topu” , ”makineli tüfek” ve ”süngü” kullanabilecek.

YETKİLER ÇOK GENİŞ

Taslak metinde, barış gücü birliklerinin yetkiler 4 ana başlık altında toplanmış:

* BM komutanı tarafından verilen emirlerin uygulanmasını engelleme girişiminde bulunan kişileri gözaltına alabilecek. (Kural 4.13)

* Barış Gücü komutası altındaki bölgelerde kontrol noktalarından zorla geçme girişiminde bulunanları gözaltına alabilecek. (Kural 4.14)

* Gözaltına alınan kişilerde patlayıcı, mühimmat ve silah araması yapabilecek. (Kural 4.15)

* Barış Gücü komutanının emriyle, silahlı şahıs ya da grupları silahsızlandırabilecek. (Kural 4.16)

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.