ULUSAL DIŞ POLİTİKA..

713

“Ortadoğu’da Sorun Yaratmak” başlıklı yazım, önemsediğim bazı eleştirilere de konu oldu

Ulusal Dış Politika..07.01.2006
Star
Uluç Gürkan

“Ortadoğu’da Sorun Yaratmak” başlıklı yazım, önemsediğim bazı eleştirilere de konu oldu.

Bazı okuyucular, “İran’ın ‘dinci fanatik’ yöneticilerinin ne zaman neyi yapacakları belli olmaz” diyor, bu nedenle bu ülkenin füze teknolojisine ek olarak nükleer silaha sahip olmasının önlenmesini ve Türkiye’ye karşı tehdit oluşturmasına fırsat verilmemesini savunuyordu. Mülkiye’den sınıf arkadaşım ve yıllardır tartışmalarımızda kendisinden çok şey öğrendiğim dost Tayfun Kalkan ise yazılarımda sıkça kullandığım “ ulusal dış politika”deyişini içeriğini tanımlamadığım gerekçesiyle eleştiriyordu Bu biçimde yapılan değerlendirmelerin “içi boş sloganlar” veya “içeriği olmayan başlıklar” olacağını, bunu da tipik bir “düşünce tembelliği” saydığını belirtiyordu.

* * *

Hiç kuşkusuz, İran’ın bölgemizde nükleer bir tehdit haline gelmesi kabul edilemez. Bunun için İran’da iktidarın“dinci fanatiklerin” elinde olması da gerekmez. İran’ı hala sözde laik şahlar yönetiyor olsaydı da, Türkiye böylesine ciddi bir güvenlik sorunu karşısında kayıtsız kalamazdı.

Ancak, İran’ın bugünkü nükleer enerji programının silahlanma konusunda nasıl bir tehdit içerdiğini, bu tehdidin ne kadar yakın olduğunu nereden biliyoruz? Irak’ın oluşturduğu tehdit konusundaki açıklamalarıyla “dünyanın en büyük yalancısı” diye tarihe geçen ABD’deki Bush yönetiminin iddiaları dışında elimizde hangi kanıtlar var?

AB ülkeleri İran konusunda oldukça temkinliler. Müzakereler yolunun tıkanmadığını, İran’ın nükleer programının doğrudan silahlanmayı içermediğini belirtiyorlar. Bu konuda, CIA Başkanının Türkiye’yi ziyareti sırasında Başbakan Erdoğan’a sunduğu bilgi özetinin de Türk yetkililerce “abartılı” bulunduğu yolunda güçlü duyumlar var.

Bu koşullarda, “İran’ın nükleer teknolojiye sahip olmasının engellenmesine yönelik barışçı yollar tıkandı, iş başa düştü” deyip İran’a karşı İsrail ile birlikte ABD’nin taşeronluğuna gönüllü olmak Türkiye’nin “ulusal çıkarlarıyla”bağdaşmaz. Böylesine bir taşeronluk, Türkiye’nin yüzyıllardan beri hiç tartışılmayan tek sınırı olan İran sınırını da tartışmalı hale getirir.

Türkiye’nin yapması gereken, önceki yazımda da belirttiğim gibi, İran’ın üzerindeki baskıların savaşa dönüşmesine katkı vermeyeceğini açıklamasıdır.

* * *

“Ulusal dış politika” deyişi içi boş bir slogan değildir. Hem teoride hem de pratikte, “ulusal çıkar” kavramıyla bütünleşen bir içeriğe sahiptir.

Editörlüğünü Prof. Dr. Baskın Oran’ın yaptığı “Türk Dış Politikası” adlı çalışmanın birinci cildinde, “ulusal çıkar”kavramının modern devletin evrimiyle ortaya çıktığı ve “ulusal toplumların ortak çıkarını yansıttığı”vurgulanmaktadır. (s. 34) Doç. Dr. İlhan Uzgel’in A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne (Mülkiye) doktora tezi olarak verdiği “Ulusal Çıkar ve Dış Politika” adlı çalışmasında da, ulusal çıkarın tüm dış politika kararlarının altında yatan temel itici güç olduğu belirtilmektedir. (s.55) Kuramın kendi çerçevesi içinde “güç” ve “güvenlik” öğelerini ön planda tuttuğunu belirten (s.56) Doç. Uzgel, Türk dış politikası üzerine yurtiçinde ve yurtdışında yapılan çalışmaların “güvenlik” ağırlıklı olduğunu ve “ulusal çıkar” anlayışına dayandığını vurgulamaktadır.

Türkiye için “ulusalcı dış politika” hayallerin değil, tarihimizin, jeopolitik konumumuzun ve bağımsızlık anlayışımızın ürünüdür. Bölgemizde Irak, Suriye, İran, Filistin, Kafkaslar ve Balkanlar’da yaşanan krizler bizi de tehdit etmektedir. Bu ortamda ülkemizin güvenliği öncelikle kendi ulusal gücüne ve kişilikli dış politikasına bağlıdır.

Osmanlı’nın son günleri bu konuda unutulmaması gereken bir derstir.. Osmanlı, güçlü komşusu Çarlık Rusya’sına karşı o dönemin lider emperyalist devleti olan İngiltere’nin koruyuculuğuna sığınmıştır. Ancak bu, yağmurdan kaçarken doluya tutulma biçiminde bir korunma olmuştur. İngiltere’nin himayesinde Osmanlı önce Kıbrıs’ı, sonra Mısır’ı yitirmiştir. Basra Körfezi’ne yerleşen İngiltere, Arap aşiretlerini Osmanlı’ya karşı ayaklandırmıştır. Anadolu’daki Ermeni, Balkanlardaki Rum isyanlarını da İngiltere körüklemiştir.

Günümüzde “uluslararası faşizmin” merkezi haline gelen Bush yönetiminin Ortadoğu planlarının Türkiye için farklı bir sonucu olabilir mi? İran’ın nükleer tesislerinin vurulması, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında bölgedeki yeni bir sınır değişikliklerini körüklemez mi?

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.