Merkez Solda Seçim İttifakı

2.631

Nasıl olmalı, niçin olmalı..


HİKMET ÇETİNKAYA / Cumhuriyet – 03.06.2006

POLİTİKA GÜNLÜĞÜ

İTTİFAK…

Uluç Gürkan yılarca gazetecilik yaptı. 1990’lı yıllarda politikaya girdi ve CHP’den milletvekili seçildi.

CHP ‘den DSP ‘ye geçişi Uluç Gürkan’ın kendi deyişiyle ”politik sürgün” dü…

 

Önceki gün gazeteye uğradı Uluç Gürkan. Uzun uzun sohbet ettim onunla…

 

Türkiye’de ”sol hareket” yavaş yavaş kıpırdanmaya başladı. On gün önce Ege ‘de buna tanık olmuştum…

 

Bu yüzden Uluç Gürkan’a sordum:

”Nasıl bir seçim ittifakı yapılmalıdır?”

Gürkan:

”Benim önceliğim merkez solun yapacağı seçim ittifakıdır. Ancak, merkez sağın da kendi içinde seçim ittifakı yapması kaçınılmazdır…”

Acaba bu görüşün doğruluk oranı neydi?

CHP ‘den DSP ‘ye, SHP ‘den ÖDP ‘ye dek ”sol yelpaze” deki partilerin son kamuoyu yoklamalarında toplam oy oranı yüzde 15-17 arasında değişiyordu…

Peki, merkez sağda durum neydi?

MHP , DYP ve ANAVATAN ‘ın toplam oy oranları ise yüzde 18-19 arasındaydı…

Uluç Gürkan’a bu konudaki yorumunu sordum. Gürkan, ”Merkez sol ve merkez sağ siyaset sahnesinde etkisini yitirdi” deyip ekledi:

              ”Bu etkinin yeniden kazanılması, merkez sol ile merkez sağın siyaset sahnesindeki yerleriniyeniden güçlü bir şekilde almaları yaşamsaldır.”

****

Uluç Gürkan, bu görüşlerini açıklarken başka yaşamsal konuların da üzerinde durdu:

”Türkiye’de rejimin dayanakları tehdit altındadır. AKP iktidarı her fırsatta Cumhuriyet’in temellerinesaldırmakta, bunu demokrasi olarak pazarlamaktadır.”

Aslında önemli olan bu!..

”Siyasal İslam” anlayışı Türkiye’de yaşamın her alanında kendini gösteriyor, ”sıkmabaş” en önemli sorun olarak karşımıza çıkıyor…

Biliyorsunuz Bergama ‘da Fethullahçıların işlettiği ”Altın Madeni” nde yargı kararları uygulanmıyor…

Avukat Senih Özay ve Birsel Lemke hedef olarak gösteriliyor; çevreciler, avukatlar, CHP’li Sefa Taşkın suçlanıyor…

Bunu yapan Fethullahçılar …

Koza Altın İşletmeleri AŞ ‘nin basın bildirisinden bir bölümünü aynen aktarıyorum:

”Bu tür puslu havalarda karmaşa ile beslenme imkânı bulan devlet ve ordu karşıtı gruplara karşı yetkilileri uyarıyoruz.”

Fethullahçılar meydanı boş buldular…

Kendilerine karşı eylem yapan çevrecileri ve Ovacık köylülerini ”bölücü-vatan haini” yaptılar…

Bu olaylar karşısında CHP ve SHP İzmir milletvekilleri ne yapıyorlar?

Hiçbir şey!..

Türkiye bir kör dövüşü içinde…

Yurtsever olmak bir ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını korumaktan geçer…

Eskiden ”sol partiler” böyle konularda duyarlıydı!..

Uluç Gürkan’la bu konuları da konuştuk…

****

Asıl konumuz ise ”merkez sağ-merkez sol” ittifakıydı…

Gürkan görüşlerini şöyle sürdürdü:

”Türkiye’nin sola ihtiyacı vardır. Sadece neo-liberal kapitalist düzenin acýmasýzlýklarýna karþý‘vicdan’ görevi yapması için değilüniter ve laik yapısıyla çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için de Türkiye’nin sola ihtiyacı vardır.

Sağdaki tek parti iktidarları ve sağın alternatifinin sağ olduğu bir siyaset tablosu , Türkiye ‘nin üzerinde oynanan oyunların bozulmasını sağlamaz. Ancak solun dabugünkü görünümüyle bu çarpık siyaset tablosunu değiştirecek gücü bulunmamaktadır. Kamuoyu yoklamalarında sol, hâlâ birinci parti konumunu sürdüren AKP’nin çok gerisindedir.

Merkez soldaki hiçbir parti bugünkü görüntüsüyle, geleceğin iktidarı olarak halka güven verecek konumda değildir. Birbirlerine sağlayabilecekleri tek üstünlük, 1999 ve 2002 ‘de olduğu gibi, birinin seçim barajını aşabilmesidir.”

****

Türkiye’de ”sol” bölündükçe ”ufaldı” , emekçi yığınların, aydınların, gençlerin, esnafın, üreticilerin umudu olmaktan çıktı…

Eþme ‘de, Bergama ‘da ”çevreciler” hedef gösteriliyor, Koza Altıncılık Şirketi ‘nin patronunun gazeteleri, çevrecileri ”ordu ve devlet düşmanı” ilan ediyor…

Solda ise bunlara karşı tek tepki gösterilmiyor…

[email protected]

Faks numaramız: 0212/ 343 72 69

Solda işbirliği

Şakir Süter

AKŞAM-08.10.2003

Uluç Gürkan’ın mesleği gazeteciliktir ama son 10 yılda Meclis’te, karşımıza siyasetçi olarak çıkmıştı.

Gürkan, tekrar yazmaya başladı Star Gazetesi’nde..

Siyasetteki birikimlerini, yazar sıfatıyla okurlarıyla paylaştığı gibi, bazı siyasetçilere de dikkat çekici önerilerde bulunuyor.

Örneğin, yerel seçimlerde merkez solun işbirliği konusunda çarpıcı önerileri var. Özetlemek gerekirse…

– Merkez solun işbirliği, objektif koşulları bakımından, merkez sağdan daha kolay görünmektedir. Buradaki tek koşul, bencillik yapılmaması ve sığ politika oyunlarına baş vurulmamasıdır.

– İlk aşama, hangi partiden olurlarsa olsunlar, mevcut merkez sol kimlikli belediye başkanlarının bütün merkez sol partilerin ortak adayı olarak benimsenmesidir. Bu aşamada, açık başarısızlık ve şaibe dışında istisna aranmamalıdır.

– İkinci aşama, merkez sol belediye başkanı olmayan il, ilçe ve beldelerde CHP’nin öncülüğünün kabulüdür.

– Merkez solun yerel seçimlerdeki işbirliğinin sorumluluğunu CHP Genel Başkanı Baykal, başkasına bırakmadan doğrudan üstlenmelidir.

– Genel seçimler (3 Kasım 2002) öncesinde, DSP’li Dokuzlar olarak TBMM’ndeki parti grubunda Genel Başkanı Ecevit’e benzeri bir çağrı yapmıştık. Önerimiz duymazdan gelindi. Sonuç ortada.

– Baykal, genel seçimde Ecevit’in yaptığı hatayı yinelememelidir. Çağrı yapacağı partilerin tek tek kayda değer bir oy potansiyelleri bulunmayabilir, ancak bir araya gelmeleri önemli bir sinerji yaratacaktır. Bu sinerji, genel seçimde Kemal Derviş’in transferinde yaratılan ve yerel seçimlerde adaylıkları düşünülen şöhretlerin yaratacağı sinerjiden daha az olmayacaktır.

– CHP’nin yerel seçimlerde başarısız olması halinde kendi önlerinin açılacağının hayalini kuran bencil ve sığ politikacıların tuzağına düşülmemelidir.

– AKP karşısında uğranılacak yeni bir başarısızlığın faturası merkez solun geneline çıkacak ve merkez sol uzun süre seçenek olmaktan çıkabilecektir.

Başta CHP Lideri Baykal olmak üzere, diğer bütün merkez sol partilerin liderlerine duyurulur.

 

 

ORHAN BİRGİT – Cumhuriyet (21.11.2006)

Baykal Ayıp Etmiyor mu?

Bülent Ecevit ‘in toprağa verilişinden bu yana on gün geçti. Doğanın değişmeyen kuralı işliyor ve yaşam devam ediyor.

Özellikle de siyasal yaşam.

Onun kendine özgü bir takvimi var. O takvimin yapraklarında nisan ayı içinde ülkenin on birinci cumhurbaşkanının seçileceği yazılı.

Siyaset meteorolojisinin yazılı olmayan maddelerine göre, bir iktidar partisi, yelkenlerini gerecek rüzgârı yakaladığı kanısına kapılırsa onu oya çevirmek için düğmeye basmak ister.

Çankaya’yı ele geçirmiş olan AKP’ nin de fırsat bu fırsattır dememesi düşünülemeyeceği için, 2007 genel seçimlerinin öne çekilmesi, sürpriz sayılmayacak.

Diyelim ki, liderini devletin başına oturtan bugünkü iktidar, o fırsatı kullanmadı ve genel seçimlerin zamanında yapılmasını daha doğru gördü.

Türkiye en geç gelecek yılın k asım ayında yapılacak genel seçimler için, çoktan seçim ortamına girdi bile.

Cumhurbaşkanlığı’nın tek adayı ve iktidar partisi başkanı, o kimliklerinin üstüne giydiği kamuflaj kostümü ile, yani Başbakan olarak kampanyasını yürütüyor.

Geçen seçimlerin vurgun yemiş partileri, derlenip toparlanma işini bitirmiş olarak ya büyük kongrelerini tamamlamak ya da “Allah bize o meşum 3 Kasım 2006 gecesini bir kez daha yaşatmasın” dileklerini somut önlemlerle güçlendirmek için seferber olmuşlar.

Allah’ın kendilerine “akıl” diye bir şey verdiği için, bu tür dünya işlerini aklın yolu içinde çözmek gerektiğini düşünenlerse Cumhuriyet rejiminin hangi badirelerle karşı karşıya olduğunu görerek AKP karşısına bir güç birlikteliği ile dikilmenin gerektiğini aylardır savunuyorlar.

Bunun için aranan seçenek öyle fazla uğraşmaya gerek duymayacak kadar açıktadır. Öncelikle de Cumhuriyetin daha da güçlenmesini vazgeçilmez bir ilke olarak benimsemiş olan partilerin başında oturanlardan anlayış ve özveri ile hareket etmeleri isteniyor..

Beklenilen randevu…

Dünkü “Milliyet” te Derya Sazak ‘la konuşan DSP Genel Başkanı Sezer , öyle bir düşüncenin harekete geçirilmesi için ana muhalefet partisi başkanından Bülent Bey hayatta iken istedikleri randevu talebinin yanıtlanmadığını söylüyordu.

Ecevit’in ölümünden sonra akıtılan gözyaşları. ” O bizim başöğretmenimizdi” li iç çekişler. Bir kez olsun kucaklaşamamış olmaktan yakınmalar ve Rahşan Ecevit ‘i, kendilerine emanet bırakılmış bir önemli değer olarak tanımlayanlar…

Hürriyet yazarı Fatih Çekirge , dünkü Pazartesi Yazılarından birisini Deniz Baykal ‘ın “yakın çevresine yaptığı yorumlara” ayırmıştı.

CHP Genel Başkanı’nı yakından tanıyanlar, bu tür sakıncalı olaylarda perdenin önüne çıkmak yerine vantrolog, yani karnından konuşma yöntemini kullanmaktan hoşlandığını bilirler.

O yöntemin bir başka Denizce adı da “elini taşın altına sokmamak” , ateşi mangaldan başkalarına aldırmaktır.

Deniz Bey, yakın çevre örtüsü altında, Cumhuriyet için partiler arasında birliktelik arayanları, on parmağında kömür karası olduğunu unutarak, Türkiye’nin sorunlarını değil; kendilerinin milletvekili olabilme alternatiflerini düşünmekle suçluyordu. Baykal’ın “yakın çevresine” göre, ” onlar için laiklik, rejim, Cumhuriyetten daha önemlisi seçimlerde bir milletvekilliği koltuğu kapabilmek” miş.

Nöbetçi eczane…

Baykal, CHP binasına, o kaç kez yinelediğim “nöbetçi eczane” levhasını bu seçimlerde de asarak, barajı aşmada tek şanslı sosyal demokrat parti olmanın dayanılmaz çekiciliğini harekete geçirmeyi düşünüyor demek ki.

Zeki Sezer’e göre, Deniz Bey’in nöbetçi eczane mantığı , “DSP ve SHP’ye partilerinizi kapatarak gelin. Sizi yutayım” isteğinden başka bir şey değildir.

11 Kasım günü Ecevit’i uğurlamak amacıyla ülkenin dört bir yanından kendi olanakları ile başkente gelen o yüz binlerce yurttaşın, Kocatepe Camii’nin avlusunda bulunabilenleri, Baykal geçerken niçin“Birleşin” diye seslendiler. Yoksa, o sade yurttaşlar da mı, CHP Genel Başkanı’na göre koltuk kapmak isteyenlerin senaryosu gereği bir birliktelik korosunun elemanları olarak Ankara’ya taşınmışlardı?

Ben tüm CHP’lilerin, bu konuda genel başkanları gibi düşünmediğini bilenlerdenim.

DSP ve SHP yönetimleri, Baykal’ın yanılgısını ortaya koyacak eylem birlikteliği için, bir araya gelmeli; aralarına Baykal gibi düşünmeyen gerçek Cumhuriyet bekçisi CHP’lileri de alarak yola çıkmalıdırlar.

Mahmut Övür – Sabah (21.11.2006)

Sola iktidar kapısını kim açacak?

SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, bir süre önce İtalya Başbakanı Romano Prodi ile görüşmeye gitti. Amaç solda seçim ittifakı oluşturmanın “sırrı”nı öğrenmek. Gerçekten de solda ittifak yapmak zor bir iş.

İtalyan solcuları biri 1986, diğeri de 2006 Nisan seçimleri olmak üzere zor olanı iki kez başardı. Hem de dile kolay, iki veya üç parti değil, tam 17 farklı sol partiyi bir araya getirerek.

Peki nedir bu işin sırrı? Sırrı Murat Karayalçın şöyle anlatıyor:

“İşin sırrı solun iktidarı istemesinde. Eğer sol iktidar olmak istiyorsa, halkın isteği de budur, sol ittifakı gerçekleştirmek hiç de zor değil.”

İşin doğrusu İtalya’da solcuların başarısının altında yatan gerçek de bu. Böyle olduğu için de Berlusconi gibi güçlü bir isim karşısında 17 sol parti ittifakı iktidar olmayı başardı.

İtalya deneyiminden yola çıkan Karayalçın, ittifak konusunda önemli bir noktaya daha dikkat çekiyor:


“Bunun için öyle ayrıntılı ve parlak sözlerle yazılmış ortak metinlere de ihtiyaç yok. Somut vaatlerde bulunmamız lazım. Örneğin işsizlik, ücretler ve halkın sağlıklı beslenmesi konusuna nasıl bir çözüm üreteceğiz? Biz, faraza CHP çatısı altında, DSP, SHP ittifak yaptık, ‘ortak programımız budur ortak başbakan adayımız da şudur’ diyebilmeliyiz. Bu yapılırsa ben solun iktidar olacağını düşünüyorum.”

Karayalçın’a Türkiye’deki sol açısından sorun yaratan, “İttifakın adresi hangi parti olacak” sorusunu soruyorum. İşte cevabı:

“Bu açıdan sorun çıkmaz. Bizim hiçbir koşulumuz yok. Bu yeni bir çatı da olabilir, mevcut partilerden biri de olabilir. Ama sorun bunu istemekte. Türkiye’de benim anladığım kadarıyla ‘Solun eşref saati hala gelmedi.’ Bu nedenle işimiz biraz zor.” 

 

İtalya gezisinden çıkan ilginç bir sonucu da Karayalçın’la birlikte geziye katılan SHP Genel Başkan Yardımcısı İlhan Göğüş şöyle anlatıyor:

“İtalya’da solun ittifakı halkın oyuyla gerçekleşmiş. 17 sol partiye üye olan 4.5 milyon insan oy kullanarak ittifakın başbakan adayını belirlemiş. Prodi o oylamada yüzde 70 oy alarak seçilmiş. Daha ilginci bu oylamaya katılan her kişi 1 Avro ödemiş. Böylece sol ittifak yola çıkarken 4 milyon Avro gibi önemli bir halk desteği kazanmış.”

Solda seçim ittifakı konusu, anlaşılan önümüzdeki döneme damgasını vuracak ve daha çok tartışılacak.
Bu konuda deyim yerindeyse işin “çilingiri” CHP ve genel başkanı Deniz Baykal. Baykal’ın bir süre önce “Cumhuriyetçilerin Birliği”nden söz etmesi bu tür bir ittifaka giden sürece sıcak baktığını gösteriyor.

Ancak hala kafalarda şu sorunun cevabı aranıyor: Acaba Baykal, önümüzdeki 6 ay içinde “solun iktidar kapısı”nı açacak mı?

VATAN – 24.07.2006

Okay Gönensin

HER ŞEY AYNI

Son seçim araştırmasını Sabah Gazetesi yayınladı. Değişen bir şey yok, her şey aynı, herkes aynı yerde duruyor. Ankara aynı yerde duruyor.

Şu anda “seçim olsa”…

AKP açık ara farkla birinci parti olacaktır. Umut ettiği yüzde 50’nin epey altında kalacaktır, ama kendisini zorlayacak bir rakip de yoktur.

CHP yüzde 10 barajını geçecek, ama iktidarı zorlamasını sağlayacak bir oy oranıyla değil, ancak kıtı kıtına… “Laik cumhuriyet elden gidiyor, laikler oylarını CHP’de birleştirsin”in gerçek anlamının “Deniz Baykal’ın ana muhalefet lideri olarak emekli olmasını sağlayın” olduğunu geniş bir kesim bildiği için CHP tarihinin en kötü dönemini yaşamaya devam ediyor.

Milliyetçi sağa ve kırsal kesime düzgün mesajlar veren, buna karşılık demokrasinin temel ilkelerinde ısrar edeceğini de belirten DYP büyük olasılıkla üçüncü parti olarak Meclis’e girecektir.

Eğer PKK iyi çalışırsa, yani daha fazla şehit cenazesi insanların yüreğini yakmaya devam ederse MHP’nin de barajı geçme şansı olur. Bu parti eğer Meclis’e girerse kesinlikle İmralı’ya bir teşekkür ziyareti yapmalıdır.

Kilidi çözmek için

Siyasi manzarada bir değişiklik yok. Gerçi yazın en sıcak günlerinde önemli bir değişiklik beklememek de gerekir. Ve bunun anlamı da çok büyük olaylar olmazsa, 2007 yılına yine aynı siyasi yapıyla girileceği, dolayısıyla Ankara’da hiçbir şeyin değişmeyeceğidir.

Bu, bir tür kilitlenmiş siyasi yapıdır.

AKP hem iktidar yıpranmasını yaşadı, hem ekonomideki olumsuzluklarla yıprandı, hem de birçok önemli meselede büyük acemilikler yaptı. Buna rağmen yüzde 35-40 arası oy bekleyebiliyor, kendisine en yakın partiye yirmi puan fark atabilecek gücü koruyorsa bunu öncelikle Deniz Baykal’ın düşünmesi gerekir.

* SHP’nin sol için önerdiği “zeytin dalı” ittifakı halen geçerlidir.

Eğer doğru bir çizgide kurulursa bu ittifak sosyal demokrat, Atatürkçü oyları yüzde 20’nin üzerine çekebilir, hatta yüzde 25’e yaklaştırabilir.

Deniz Baykal’ın asla böyle bir ittifaka yanaşmayacağı aslında belli. Ama CHP’nin oy artırması yolunda en önemli ihtimal de belli: Deniz Baykal parti liderliğinden çekilir ve gerçekten politika üretebilen bir kadro gelir, CHP merkez solda güçlü şekilde yerini alır.

Bu, gerçekleşmesi zor bir olasılık, çünkü CHP’nin tüzüğü olabilecek en antidemokratik tüzük ve genel başkanın partiyi tam bir dikta düzeniyle yönetmesini sağlıyor.

Merkez sağda ise DYP-ANAP ittifakı ya da birleşmesi yolunda herhangi bir adım görülmüyor.

Sonuçta her şey aynı ve AKP, bugünkü koşullarda yine açık ara. Birinci parti olacak ve rahatlıkla hükümet kuracaktır.

Cumhuriyet – 16.04.2006

EVET / HAYIR

OKTAY AKBAL

Bizim Bir ‘Prodi’miz Yok mu?

Yazmıştım, anımsayanlar olacak: Türkiye Sol’unu birleştirecek bir ‘Prodi’ çıkmayacak mı?

İtalya’daki 13 sol parti bir araya geldi, eski Başbakan, yakın günlere kadar Avrupa Birliği Genel Sekreteri, Prof. Romano Prodi ‘yi başkan seçtiler. Yani, Berlusconi iktidarını devirmek amacıyla, bir bilim adamının, güvenilir bir insanın çevresinde birleştiler…

****

Sormuştum, günden güne yıpranan, günden güne ülkemizi bir şeriat kafasının çıkmazlarına sürükleyen AKP iktidarını, onun başbakanını, ilk seçimde yenmek için solda oluşturulacak bir birlikteliğin öncülüğünü yapmak üzere ”güvenilir birini” seçmek gerekmiyor mu, diye…

Bu benim, yarı yüzyılı çoktan geride bırakmış, hiçbir zaman siyasal bir hevesi olmamış, yalnızca Türkiye’nin Atatürk devrimciliği, çağdaşlık, laiklik, gerçek halkçılık çizgisinde yaşantısını sürdürmüş bir yurttaşın isteğiydi.

****

Zaman akıp geçiyor! Ülke karanlık çıkmazların içinde… Yönetim başındakiler ulusalcı bir anlayıþtan uzak, daha beş on sene iktidarda kalıp, ülkeyi tanınmaz bir hale sokmak hevesinde…

Duygusuzluk, acemilik, bilgisizlik, görgüsüzlük içinde…

Cumhurbaşkanı Sezer, ”İrtica, siyasete, eğitime ve devlete sistemli bir biçimde sızmaya çalışmaktadır”diyor… Yanlış mı? Tayyip Bey en yakınlarıyla bir kadro kurmadı mı? Her yere, her göreve kendi adamlarını yerleştirmek sevdasında değil mi? Fethullah Bey’in buyruğu neydi? Her alanda ileri gidin, yavaş yavaş, bir gün devleti elinize geçireceksiniz!

****

Cumhurbaşkanı bir yıl sonra görevden ayrılacak. Yerine kim gelecek? Tayyip mi, yoksa onun yakın bulduðu biri mi? O zaman Türkiye Cumhuriyeti ılımlı bir İslam ülkesi olmayacak mı? Bunu şimdiden görmek o kadar zor mu? ‘Cumhuriyet’ in günlerdir yurttaşları olup bitenlerin ‘farkında olmaya’çağırmasının bir anlamı yok mu?

****

Türk solu bir ‘Prodi’ çıkaramaz mı? Bir sanat, bir bilim, bir siyaset adamı, bir gerçek cumhuriyetçi, Türk devrimine inanmış, gericiliğe, çağdışılığa karşı bir öncü, bir lider… Hiç değilse belli bir süre için… Prof. Prodi’nin İtalyan soluna kazandırdığı başarıyı, Türkiye’de gerçekleþtirebilecek biri, içimizden biri, sizden bizden biri…

Bir Prodi’miz yok mu bizim?

Cumhuriyet – 25.04.2006

EVET / HAYIR

OKTAY AKBAL

CHP’li Dostlara Bir Sesleniş!.

Mektuplarla, telefonlarla arıyorlar! Türkiye’de solun, daha doğrusu Cumhuriyet devrimlerine bağlı olanların bir araya gelmesinin kaçınılmaz bir görev olduğunu söylüyorlar… Türlü illerden, ilçelerden, köylerden!..

Beni bulmaları zor! Ama arayanlar buluyorlar! ”Bizim Bir Prodimiz Yok mu?” başlıklı yazım okurlarımda bir ilgi uyandırdı. Nasıl İtalya’da on üç parti, Prof. Romano Prodi ‘nin açtığı bayrak altında birleşip seçim zaferi kazandıysa, bizde de böyle bir atılım yapılsın istiyorlar!

Adlar önerenler de var… Günden güne, bir şeriat düzenine gittik gidiyoruz! Bir iki yıla kalmadan devlet baştan başa ele geçirilecek! Çarşaflılar, başı örtülüler, dinsel uygulamalarla çağdaş yaşamı değiştirmek, laik, halkçı Cumhuriyet yönetimini tanınmaz hale sokmak isteyenlere karşı vakit geçirilmeden bir Atatürkçü Cumhuriyet cephesi kurmak..

Araştırmalara, soruşturmalara bakarsak, CHP ilk genel seçimde yüzde 10 barajını güçlükle aşacak!.. Başta Baykal Bey olmak üzere CHP’nin yönetim kadrosu artık gerçekleri görmemeli mi?

Bakacaksınız, yüzde yirmi beş oyla Tayyip Bey takımı bir kez daha iktidarı elde edecek! O zaman beş yıl sonra Türkiyemizin hangi biçimi alacağını düşünmek şimdiden zor değil…

***

Ben, deneyimli bir politika adamı olan, yakın geçmişteki yenilgilerinden ders alması gerektiğini sandığım CHP Genel Başkanı’ndan kendine yakışan bir davranışta bulunmasını beklerdim, hâlâ bekliyorum… O da, AKP iktidarını bir oy devrimiyle yıkmak amacıyla tüm sol partileri, tüm sivil kuruluşları, tüm aydınları, emekçileri CHP çizgisinde toplaması…

Atatürk ‘ün partisinden beklenen de budur. Yıllarını CHP’de Atatürk ilkelerini savunmuş değerli insanları, pek çoğu yakın dostum olan Topuz ‘ları, Anadol ‘ları, Öymen’ leri vb. gericiliğe karşı bir demokrasi cephesinde bütünleşmeye çağırmak istiyorum. Ben, sen, o kavgası bitmeli. Bir yıl sonraki seçimde anayasa çizgisindeki, yurtsever, demokrat, çağdaşlıktan yana olanları bir sağduyu çizgisinde buluşmaya çağırmak hepimizin görevidir.

Boşuna mı ”Cumhuriyet” günlerce ”Farkında mısınız?” diyor… Bu sesleniş hepimize, ama en başta Atatürk’ün, İnönü ‘nün partisi olan CHP’ye!.. En başta da Genel Başkanı Deniz Baykal’a!.. Tarihsel sorumluluktan kaçanlar, ülke karanlık bir batağa saplandığında mı gerçeği görecekler? Ama çok geç kalmış olacaklar!..

Milliyet – 22.06.2006

AÇIK PENCERE

MELİK AŞIK

Solda Birlik

Son zamanlarda biraz tavsamış gibi görünse de “Solda birlik” arayışları yer yer devam ediyor. Peki, CHP kendisi dışındaki bu arayışlara nasıl bakıyor? Soruyu siyasetin duayen isimlerinden CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz’a sorduk. Yanıt.

– Ben bu toplantıları bir şekilde CHP’nin dışına düşmüş ya da CHP’de yer bulamamış bazı arkadaşların kendilerine siyasette yer bulma çabaları olarak değerlendiriyorum. Rejimin ciddi tehdit altında olduğu bir dönemde rejimin en büyük güvencelerinden olan CHP’de bir araya gelmek varken onu yok saymayı, dışlamayı; akılla, mantıkla bağdaştıramıyorum.

-İyi de o insanlar CHP’nin politikalarını beğenmedikleri için bu arayış içinde olduklarını söylüyorlar.

– Siz CHP’deki herkesin partinin izlediği politikaları beğendiğini mi zannediyorsunuz? Gelirsiniz partiye, verirsiniz mücadelenizi, değiştirirsiniz yönetimi. Lider kurultaylarda seçilir. Öyle bürolarda toplanılarak lider seçildiği nerede görülmüştür.

* * *

Solda birlik çalışmaları halka daha çok, küçük partilerin Meclis’e girebilme sorununun çözülmesi gibi yansıyor… Kimi isimler bir araya gelirse mucizevi bir sinerji doğacağı hayal ediliyor.

Oysa solda yeni bir oluşum için… Ön plana tutarlı, kararlı, cesur isimlerin çıkması gerekir. Hareketin bir ideolojisi olur. Uzmanlarla, bilim adamlarıyla, üniversitelerle ve halkla temas kurularak bir “Türkiye programı” hazırlanır. Her alanda bağımsızlıkçı, ulasal çözümler geliştirilir… Halkın karşısına böyle bir programla çıkılır… Mesele birtakım Meclis dışı kalmış siyasilerin Meclis’e kapağı atması değildir. Mesele Türkiye’nin bugün saplandığı bataktan çıkarılmasıdır. O yüzden soldaki çalışmaların bir “ortak siyasi program” inşasına kanalize edilmesi gerekir.

Şahsi fikrimiz budur.

Milliyet – 15.06.2006

SİYASET GÜNLÜĞÜ

DERYA SAZAK

Solda birlik

Rahşan Ecevit, Oran’daki çalışma ofisinde düzenlediği basın toplantısında, rahatsızlanmadan önce eşi Bülent Ecevit tarafından başlatılan “solda birlik” konusundaki çalışmaları kendisinin sürdüreceğini ve on güne kadar bir açıklama yapacağını söyledi.

Dalgalı kur rejiminin ekonomide yol açtığı sarsıntı Türkiye’yi sonbaharda 2001 Şubat krizine benzer yeni bir felaketle karşı karşıya getirirse, erken seçim kaçınılmaz olarak gündeme gelecek. Nitekim son kamuoyu yoklamaları AKP’deki düşüşü gösteriyor.

İktidarın bu şartlarda, 2007 Mayıs ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimine kadar dayanması zor. Ancak başka bazı sosyal göstergeler ve Prof. Ersin Kalaycıoğlu ile Doç. Ali Çarkoğlu’nun araştırması ülkenin aynı zamanda “radikal sağ”a kaydığına işaret ediyor.

İkilem şudur: AKP’den kurtulmaya çalışırken, “solsuz bir parlamentoya”, MHP-DYP ağırlıklı yönetimlere sürüklenmeye aday bir Türkiye.

Bu süreç aynı zamanda AB projesinin de “sonu”nu getirebilir.

O halde ne yapmalı?

2006’da erken seçim olasılığını da göz önünde tutarak solda birlikteliğin süratle sağlanması gerekiyor. İçinde bulunduğumuz ortamda bu misyonu üstlenecek partiler açısından durum şudur: CHP, Meclis’te temsil edilen tek “sol” parti olarak, DSP ve SHP’yi de içerecek bütünleşmenin adresi olmaya hevesli gözükmüyor. Bütünleşme çağrısını daha çok, merkez sağ, muhafazakâr partilerin tabanına yöneltmeyi tercih etmiş durumda Baykal. Örgütsel birleşmeden çok, öteki sol partilerde politika yapanların bireysel olarak CHP çatısı altında toplanmaları Deniz Bey’in işine geliyor.
Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Yılmaz Büyükerşen’in adı da birliktelik arayışlarında öne çıkıyor.

Ecevit de rahatsızlanmadan önce “Büyükerşen formülü”ne sıcak baktığını açıklamıştı. Ancak DSP yönetiminin Büyükerşen etrafında yeni bir yapılanmadan yana olmadığı gözleniyor.

CHP’nin de Kemal Derviş ve İsmail Cem’i partiye transferine benzer bir yol izliyor olmasının Büyükerşen cephesinde soğuk karşılandığı anlaşılıyor. Bu durumda mevcut isimler ve siyasi yapılanmalara dayalı birlikteliğin gerçekleşme şansı düşük gözüküyor. Önemli bir ilerleme kapısı DİSK’in başlattığı çalışma olabilir.

DSP, SHP, ÖDP ekseninde bir bütünleşme ve yenileşme sağlanabilir.
Oradaki sorun da “CHP’yi aşalım” derken solda yeni bir bölünmeye yol açmaktır!

Ekonomik krizin, işsizliğin, sosyal patlamaların eşiğindeki Türkiye’de solda bir seçenek çıkaramamak umut kırıcı.

[email protected]

Sabah – 25.04.2006

MAHMUT ÖVÜR

Türkiye’de ‘Zeytin Ağacı’ tutar mı?

Sosyal Demokrat Halkçı Parti son dönemlerde kendini “solda farklılaştıran” yeni çalışmalara öncülük ediyor. Bu doğrultuda en ilginç adımı geçen hafta Genel Başkan Murat Karayalçın attı. Karayalçın, sol cenahta fazla seslendirilmeyen “Cumhurbaşkanını halk seçmeli” önerisiyle toplumun karşısına çıktı.
Görüşüne kamuoyundan destek almak için de önce iki deneyimli siyasetçi, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve eski Başbakan Bülent Ecevit ile görüştü.
Karayalçın‘ın ikinci önemli siyasi hedefi çok parçalı solda yeni bir siyasi çıkışı örgütlemek. Bunun için de uzun süredir seslendirdiği “Sol Partilerin Seçim İttifakı” fikrini yeniden gündeme taşıdı.
Bu konuda İtalya seçimlerinde yaşanan ve seçim başarısıyla sonuçlanan “Zeytin Ağacı” ittifakına dikkat çeken Karayalçın, ittifakın programını da Türkçe’ye çevirttirdi. SHP Parti Meclisi üyesi ve Genel Başkan Yardımcısı İlhan Göğüş, İtalya seçimlerinde solu iktidara taşıyan ittifakın Türkiye’de de olabileceğini dile getirerek şöyle diyor: “Türkiye’nin acil olarak bir sol iktidara ihtiyacı var. Bunun için de öncelikle başta CHP, DSP ve SHP’nin bir araya gelmesi gerekiyor. Bu üç partinin birleşmesi değil, bir anlamda seçim ittifakı yaparak yani kendi kimliğini koruyarak bir çatı altında toplanması artık bir zorunluluk. Sonra bu birliğe diğer sol partiler de katılabilir.” İttifak konusuna SHP ve DSP’nin sıcak baktığını vurgulayan Göğüş, sözlerini şöyle sürdürüyor: “CHP’nin bir an önce kararını vermesi gerekiyor. Ama bu karar daha önce Sayın Baykal‘ın ‘Otobüs kalkıyor, isteyen binebilir’ anlayışı ile olmamalı. Yasalarımız ittifaka izin vermediği için, yeni bir çatı ya da isterlerse mevcut bir parti çatısı altında sol bir araya gelebilir. Liderlik konusunda da sıkıntı olmaz. Bu Deniz Baykal da olabilir, yeni bir isim de…” Türkiye zeytin ağacının en bol olduğu ülkelerden biri. Ama bu topraklarda siyasi ‘zeytin ağacı’ tutar mı doğrusu emin değilim. Çünkü ilkeler üzerine değil, kişisel hırslar üzerine siyaset yürütülüyor.
Bu zemin değişmedikçe solun işi zor. Solda birlik konusunu sürdüreceğiz.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.